Logo
Çağ Üniversitesi
30.04.2020

AFRİKA KITASININ DÜNYA POLİTİKALARINDAKİ YERİ

Zafer AY tarafından

AFRİKA KITASININ DÜNYA POLİTİKALARINDAKİ YERİ

 

ÖZET

 

            Afrika kıtası, içerisinde bulunan unsurlar fark etmeksizin hemen hemen her dönem için üzerinde güç mücadelesinin yaşandığı bir coğrafi bölge olmuştur. Soğuk Savaş yıllarına kadar Avrupa ülkeleri arasında, Soğuk Savaş dönemi boyunca ABD ve SSCB arasında ve Soğuk Savaş’ın bitimi ile günümüze kadar gelen dönemde ise ABD ve Çin arasındaki bölgede bir etkin olma mücadelesi söz konusudur. Coğrafi keşifler sayesinde Avrupalı devletlerin ilgisini çekmiş olan Afrika kıtasın, Avrupalı devletler tarafından uzun yıllar boyunca deniz ticaret yollarına açılan limanları ve denizler üzerinde önemli stratejik konumlara sahip kıyı kolonileri ilgi görmüştür. Afrika kıtası, Soğuk Savaş dönemine kadar kıtanın iç bölgelerine doğru yayılma gösteren sömürgecilik faaliyetleri ile, Avrupalı devletler arasında gösterilen bir güç simgesi niteliği kazanmıştır. Özellikle tarihsel dönemler içerisinde dönemin güçlü devletleri tarafından şekillendirilmeye çalışılan bu kıta zaman zaman devletlerin güç simgesi olarak kullandığı ya da ideoloji rekabetinde bir sınır hattı ya da tampon bölge olarak işlevselleştirilen ve son olarak enerji kaynaklarının yoğunluğu ve buna yönelik yabancı devletlerin bölgesel politikaları ile birlikte radikal grupların da bölgedeki varlığı ile günümüze kadar gelen istikrarsız bir yapıya sahip olmuştur. Ortaya koyduğum bu çalışma özellikle jeopolitik ve demografik olarak Afrika kıtasının dünya siyasetindeki yerini ve önemini Soğuk Savaş öncesi, Soğuk Savaş Dönemi, ve günümüze kadar gelen Soğuk Savaş sonrası dönemler olmak üzere üç farklı dönemde incelemektedir. Çalışmanın amacı özellikle güçlü devletlerin mücadele alanı veya adeta dünyanın satranç tahtası olarak işlevselleştirilen bu önemli kıtanın aslında gerek stratejik gerek ekonomik gerekse politik anlamda uluslararası kamuoyundaki önemini ortaya çıkarmaktır. 

 

ABSTRACT

 

            The continent of Africa has been a geographical region where the power struggle has been experienced for almost every period regardless of the elements in it. There is a struggle to be effective between the European countries until the Cold War years, between the USA and the USSR during the Cold War period, and between the USA and China in the period until the end of the Cold War. The African continent, which has attracted the attention of European states thanks to its geographical discoveries, has attracted interest in the ports and coastal colonies with important strategic positions on the seas, which have been opened to sea trade routes by European states for many years. The African continent has become a symbol of power among the European states with its colonial activities that have spread to the inner parts of the continent until the Cold War period. This continent, which was tried to be shaped by the powerful states of the period especially during the historical periods, was used as a symbol of power from time to time, or finally functionalized as a borderline or buffer zone in the competition of ideology, and finally with the intensity of energy resources and the regional policies of foreign states related to this. With its presence in the region, it has had an unstable structure that has survived to the present day. This study I have explored in three different periods, especially geopolitically and demographical, the place and importance of the African continent in world politics, before the Cold War, the Cold War Period, and the post-Cold War periods. The aim of the study is to reveal the importance of this important continent, which has been especially functional as the struggle of strong states or almost as the chessboard of the world, in terms of both strategic and economic terms and international public opinion.

 

GİRİŞ

            Jeopolitik, devletlerin sınırları içerisindeki ve uluslararası arenadaki politik davranışlarını, coğrafi değişkenler aracılığıyla anlamak, açıklamak ve geleceği tahmin etmek üzerine kurulu bir disiplindir. Coğrafi konumu temel alarak, politik güce ve güç dağılımına odaklanmaktadır (Sarıkaya, 2019). Bu bağlamda özellikle Afrika kıtasının dünya üzerinde yayıldığı alana, kıtalar arasında bulunduğu konuma ve önemli özellikle deniz ticaret yollarının en uğrak noktası olması ve önemli ticaret yolu güzergahlarının rotası üzerinde bulunması açısından küresel ölçekteki jeopolitik önemini anlamamız oldukça mümkündür. Adeta doğu ile batı arasında tam olarak merkezi bir noktada yer alan Afrika kıtasının doğu ile batı arasındaki rekabet ve üstünlük mücadelesinin sonucu adeta bir satranç tahtası ve strateji geliştirme alanı olarak kullanılmasının en büyük sebeplerinden birisi de şüphesiz sahip olduğu bu önemli jeopolitik konumudur diyebiliriz.

Demografi ise kısaca sınırlı ya da belirli bir coğrafya üzerinde bulunan nüfuz yapısının, değişimlerinin ve özelliklerinin incelendiği bir bilimdir ve bu bilimle ilgili olan her şey demografik olarak adlandırılır (Açiler, 2020). Bu bağlamda Afrika kıtasını bir ülke nezdinde düşündüğümüzde ve uluslararası sistemde sahip olduğu demografik nüfus üstünlüğünü göz önünde bulundurduğumuzda, özellikle Birleşmiş Milletler’ de sahip olduğu güç ve potansiyel bakımından da bu kıtanın birçok güçlü devlet için ilgi çekici olmasının bir diğer nedeni olarak bu unsuru göz ardı etmemekte elbette fayda olacaktır. Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde Birleşmiş Milletler gibi dünya siyasetinde karar verici organların işlevsel bir rol oynaması, böyle bir örgüt içerisinde oldukça fazla oy potansiyeline yani söz söyleme kapasitesine sahip olan Afrika kıtasının cazibeli bir yer olarak görünmesine yol açmaktadır.

            İçerisinde bulunan doğal kaynaklar ve sahip olduğu insan gücü potansiyeli bakımından ve bunun yanı sıra sahip olduğu önemli jeopolitik konumu yani deniz ve okyanuslara olan kıyıları ve buralarda mevcut önemli liman noktalarını ile Soğuk Savaş öncesi dönemde güçlü deniz ticareti etkinliği olan Avrupalı devletler tarafından ilgi gören bu kıta, Soğuk Savaş Dönemi boyunca doğu ile batı arasındaki çekişmede adeta bir satranç tahtası olarak kullanılmıştır. Son olarak Soğuk Savaş sonrası dönemde doğal ve beşeri zenginliğinin yanına dünya siyasetinde söz söyleme kapasitesinin büyüklüğü de ortaya çıkarılan Afrika kıtası özellikle bu üç geniş dönemde bu durumların etkisi ile adeta istikrarsızlığın merkezi ve bir çok insani sorunun, dramın ve ihlalin merkezi konumunda bulunmuş ve hala bulunmaya devam etmektedir.

Soğuk Savaş Öncesi Afrika

            Özellikle Çin ve Hindistan ile 15. ve 16. yüzyılda geliştirilen ticari ilişkiler Avrupalı büyük devletler için ekonomik açıdan oldukça büyük önem arz etmektedir. Ancak önemli ticaret yollarının üzerinde bulunan Osmanlı Devleti, Avrupalı devletler için tehdit unsuru olarak görünmüştür (Akalın ve Çelik, 2012). Bunun sonucunda başlayan ve Ümit Burnu’nun keşfine kadar uzanan yeni ticaret yolu arayışları, Afrika kıtasının jeopolitik önemini hızlı bir şekilde yükseltmiş ve Afrika kıtasında bulunan limanlar ve kıyı kolonileri kıtanın en önemli stratejik noktaları olarak belirginlik kazanmıştır. Özellikle doğu ile ticarette yeni yolların bulunması sonucu önem kazanan bu stratejik noktalar bölgede ortaya çıkacak yeni güç mücadelelerinin de temel sebebi olmuştur. Söz konusu dönemlerde yapılan keşiflerden sonra değer kazanan bu kıta ve bu kıta sayesinde kontrol altına alınacak doğu ile batı arasındaki ticaret yolları, o dönemde küresel siyaset içerisinde güç sahibi olmak isteyen Avrupa devletleri için adeta vazgeçilmez bir konu olmuştur.

            Akabinde gelen dönemde ise sanayi devrimi ve devrim sonucu hızla yayılmaya başlayan sömürgecilik ideolojisi üretim yapan Avrupalı devletlerin Afrika kıyılarındaki yoğunluklarını kıtanın iç bölgelerine yayarak ham madde ve ucuz iş gücü arama faaliyetine sürüklemiştir. Bunun sonucunda keşfedilen doğal zenginlik ve çalışacak insan zenginliği Afrika’nın jeopolitik öneminin yanına demografik öneminin de eklenmesine neden olmuştur. Devam eden dönemde ise özellikle sömürgeleşme konusunda hızlı bir şekilde istilaya uğrayan kıta toprakları, özellikle 19. Yüzyılın sonlarına doğru Avrupalı devletler arasında paylaşım anlaşmazlıklarına yol açarak kıta üzerindeki istikrarsızlığı ve taktiksel güç gösterişlerini daha da güçlendirmiştir.

            Daha sonrasında yaşanan iki büyük dünya savaşı, Avrupalı devletlerin denizaşırı bölgelerde zayıflamasına ve kendi sınır güvenliklerini ön plana alarak yeniden toparlanma evresine girmesine neden olmuştur. Bunun sonucunda Afrika kıtasındaki üstünlüğünü kaybeden Avrupalı devletlerin bu büyük kıta da oluşturdukları güç boşluğunu doldurmak için, küresel bir güç olma arzusu taşıyan iki büyük devlet olan ABD ve SSCB’ nin özellikle Soğuk Savaş döneminde bu kıta üzerindeki stratejik hamleleri, kıtanın geleceğine etki edecek yeni bir dönemi beraberinde getirmiştir.

Soğuk Savaş Döneminde Afrika

            İki dünya savaşının ardından gelen yeni gelişmeler ve özellikle Birleşmiş Milletler örgütünün kurulması, Afrika’da sömürge faaliyeti yapan devletlerin Afrika’ya yönelik bu politikalarında yeni bir döneme girilmesini zorunlu kılmıştır. Ortaya çıkan bu yeni küresel sistemin doğurmuş olduğu şartlar neticesinde de Afrika kıtasında etkisini giderek arttıran bağımsızlık hareketleri kıta içerisinde sömürge olmaktan kurtulma sürecinin başlamasına neden olmuştur. Ancak ortaya çıkan bu bağımsızlık hareketlerinin daha sonralarda yine Avrupalı devletlere hizmet ettiğinin ortaya çıkması sonucu, Soğuk Savaş döneminde geçen bu sürecin Avrupalı devletlerin Afrika kıtasındaki çıkarlarına büyük kayıplar verdiğini söylememizin önünde bir engel teşkil etmektedir.

            İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelen dönemde küresel siyasette güç sahibi olmak isteyen ABD ve SSCB çift kutuplu dünya düzeni anlayışını ortaya koymuş ve küresel rekabette yeni bir döneme girildiğini göstermiştir. Bu dönemde iki başat aktörün küresel siyasete etki eden ilişkileri diğer devletlerin ilişkilerine de oldukça fazlasıyla yansımış ve etki etmiştir. Ortaya çıkan yeni yapının getirmiş olduğu bu dinamiden elbette Afrika kıtasının jeopolitik yapısı ya da değeri de etkilenmiştir. Dolayısıyla Soğuk Savaş öncesi dönemde Avrupalı devletlerin benimsemiş oldukları Afrika hakimiyetinin güce endekslenmesi, Soğuk Savaş döneminde de iki büyük güç aktörünün benimsediği bir bakış açısı olmuştur. Sonuç itibariyle Afrika kıtası stratejik bir satranç tahtası olma özelliğini bu dönemde de kaybetmemiş ancak daha çok ideolojik çatışmaların ya da rekabetin yayılma ve bloklama alanı olarak küresel siyasette yer almıştır. Yani bu dönemde kıta çatışma alanı olmaktan ziyade daha çok rakiplerin birbirlerine karşı alan daraltma ya da tampon oluşturma stratejilerinin kullanıldığı bir bölge olarak varlığını sürdürmüştür.

Soğuk Savaş Sonrası Afrika

            Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan yeni durumda ABD, dünyanın her bölgesinde mücadele edebilecek kapasiteye sahip olan tek süper güç olarak kendisini kabul ettirmiştir (Kissinger, 2007). Bu durumun getirdiği netice olarak Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra gelen Rusya ile Afrika kıtasının ilişkileri ekonomik ve politik açıdan gerileme göstermeye başlamıştır. Küresel sistemde hegemonyasını ilan eden ABD için Afrika kıtası Soğuk Savaş’ın bitimiyle değer kaybetmeye başlamıştır. Savaş dönemi boyunca rakibe karşı stratejilerin geliştirildiği bu bölge Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile birlikte ABD dış politikasında küçük bir ekonomik çıkar bölgesi olarak yer bulmuştur.

            İlerleyen zamanlarda ise Afrika kıtasının kaybettiği değer kaybı enerji kaynaklarının bolluğu, terörle mücadele ve uluslararası politika gibi unsurlar göz önünde bulundurularak özellikle dünyanın üretim merkezi olan ve ucuz ham maddeye erişme ihtiyacı duyan Çin gibi yükselen bir gücün de ilgisi dahiline girerek hem batı hem de doğu için yeniden değer kazanmaya başlamıştır. Soğuk Savaş dönemi ve ardından gelen yıllarda henüz keşfedilmemiş olan ve 2000’li yıllardan kıtanın çeşitli bölgelerinde keşfedilen özellikle petrol ve hidrokarbon gibi değerli rezervler, bölgenin savaş döneminde kaybettiği değerin geri kazanılmasında başat bir rol oynamış ve az önce de değindiğimiz Çin gibi yükselen bir ekonomik gücün de ilgi alanları arasına girmiştir.

            Öte yandan sadece ham madde rezervleri ile değil, kıta üzerindeki bağımsız devletlerin Birleşmiş Milletler’ deki nüfusu ve oy potansiyeli de göz önünde bulundurulduğunda Çin gibi yükselmekte olan bir devletin uluslararası karar alma mekanizmalarında demografik bir güce sahip olma ihtiyacına da karşılık vermesi, Afrika kıtasının değerinin artış göstermesine neden olmasının bir başka temel unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Çin gibi ithalat ve ihracat dengesine dayalı ekonomilerin hem ucuz ham maddeye sahip olması hem de işlenen ürünlerin satılacağı bir pazar statüsünü taşıması Afrika’yı dünya siyasetinde yeniden önemli bir yere çıkararak doğu ile batı arasında yalnız aktörlerinin bu kez ABD ve Çin olduğu yeni bir güç mücadelesinin alanı haline getirmiştir.    

 

SONUÇ

            Küresel politikalarda Avrupalı devletlerin sahibi olduğu coğrafi keşifler sayesinde değer kazanmaya başlayan Afrika kıtası, Soğuk Savaş döneminde de bu değerin yükseldiği bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle coğrafi konumu ve kısıtlı keşfedilen yeraltı kaynakları ile jeopolitik öneminin daha çok göz önünde bulundurulduğu bu dönemlerde bu unsur kıta üzerinde istikrarsızlığa güvensizliğe ve insani dramların yaşanmasına neden olmuştur. Yaşanan bu olumsuzluklar öte yandan kıta genelinde birçok terör örgütünün de oluşmasını beraberinde getirmiş ve bu durum da kıta genelinde oluşacak güvenlik, istikrar ve refahın önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir. Bölgede gittikçe radikalleşen terör unsurlarının ve geçmiş dönemlerdeki sömürge politikalarının izlerini taşıyan açlık gibi insani felaketlerin artış göstermesi şüphesiz Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD gibi büyük güçlerin burada varlık sürdürmesinin önündeki en kuvvetli gerekçe olarak küresel politikada kendisine yer bulmaktadır.

            Çin’in özellikle 2000’li yıllarda başlayan ekonomik büyümesi ve üretim kapasitesindeki artış sonucu ihtiyaç duyduğu ucuz ham maddeyi Afrika kıtasında keşfetmesi ve bunun yanında küresel politikaları etkileyecek demografik bir küresel potansiyele sahip olması Afrika kıtasını Çin için oldukça değerli bir bölge haline getirmiş oldu. Özellikle vermiş olduğu krediler, yapmış olduğu altyapı çalışmaları Çin’in bu bölgede bu zamana kadar yapılan sert güç stratejisinin tersi yönde yumuşak güç ile bu bölgede etkili olma çabasını bizlere göstermektedir. Bu değerlerin yanı sıra denizler ve önemli su ve ticaret yollarının uğrak noktasında olması sebebi itibariyle jeopolitik önemini de korumasına neden olmaktadır.

            Sonuç olarak günümüzde Afrika kıtası gerek jeopolitik konumu, gerek mevcut kaynakları ve uluslararası kamuoyundaki söz hakkı unsurları göz önünde bulundurularak küresel güç olma arzusu taşıyan devletlerin vazgeçilmez bir stratejik alanı olma özelliğini sürdürüyor. Konum itibariyle doğu ile batı arasında merkezi bir noktaya sahip olmasının getirmiş olduğu avantajlar ve dezavantajları bünyesinde barındıran bu kıta büyük güçler tarafından üzerinde geliştirilen politikalara bakıldığı takdirde gelecekte de küresel siyasette önemli bir yere sahip olacağı çıkarımını bizlere sunmaktadır.

 

KAYNAKÇA

 

Açiler, S. (2020). Demografik Ne Demek?. Erişim adresi: https://www.iienstitu.com/blog/demografik-ne-demek

Akalın, D., Çelik, C. (2012). XIX. Yüzyılda Doğu Akdeniz’de İngiliz-Fransız Rekabeti ve Osmanlı Devleti. Erişim Adresi:http://www.turkishstudies.net/DergiTamDetay.aspx?ID=3567

Sarıkaya, M. (2019). Jeopolitik Nedir?. Erişim adresi: https://medium.com/@mstfsarky/jeopolitik-kavram%C4%B1-jeopoliti%C4%9Fin-%C3%B6nemi-ve-jeopolitik-kriterler-6ffa445777b1

Kissinger, H. (2007). Diplomasi, İbrahim H. Kurt (çeviri). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Sander, O. (2011). Siyasi Tarih: İlk Çağlardan 1918’e. İgme Kitapevi

Sander, O. (2012). Siyasi Tarih: 1918-1994. İgme Kitapevi

İpek, V. (2018). Afrika’nın Artan Önemi ve Türkiye’nin ‘Afrika Açılımı’nda Son Durum. Erişim adresi: http://turksam.org/afrika-nin-artan-onemi-ve-turkiye-nin-afrika-acilimi-nda-son-durum

Tandoğan, M. (2018). Dünya Siyasetinde Afrika ve Kıtanın Geleceği. Erişim adresi: https://www.afam.org.tr/dunya-siyasetinde-afrika-ve-kitanin-gelecegi/

Yüksel, A., M. (2016). Afrika Jeopolitiği ve ABD’nin Afrika Politikası. Erişim adresi: https://www.researchgate.net/publication/301304409_Afrika_Jeopolitigi_ve_ABDnin_Afrika_Politikasi          

 

 

 

 

 

Zafer AY

YAZAR HAKKINDA

Güney Güvenlik Okulu Avrasya Masası Sorumlusu.