İDLİB MUTABAKATININ SAHAYA YANSIMALARI
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le 5 Mart’ta Moskova’da yaptıkları görüşmede İdlib’in ortasından geçen M-4 karayolunun 6’şar kilometre kuzey ve güneyinde güvenli koridor kurulması konusunda uzlaşmaya varılmış ve bu kapsamda geçen hafta iki ülke askeri heyetleri 4 gün süren görüşmeler yapmıştı. Mutabakat uyarınca halen bazı bölgeleri HTŞ ve bağlantılı grupların kontrolünde bulunan M-4 karayolunun, kuzeyde TSK, güneyinde ise Rus askerlerinin denetiminde olması öngörülmüştü. Ancak Türkiye ve Rusya’nın 5 Mart’ta Moskova’da vardığı uzlaşının en zorlu yanını M-4 üzerinde Cisr el Şuğur, Ariha gibi kasabalarda kontrolü elinde tutan HTŞ ve bağlantılı grupların buralardan çıkarılması oluşturuyordu. Türk askeri yetkililer, geçen hafta M-4 karayolu etrafında oluşturulacak güvenli koridordan çekilmeyi reddeden gruplara müdahale edilebileceğinin işaretini vermişti ve ilerleyen dönemde M-4 üzerindeki devriyelerin planlandığı şekilde yapılamaması durumunda ateşkes kapsamında da olmayan ve “terörist”olarak tanımlanan gruplara yönelik operasyonların gündeme gelmesi beklentiler arasında yer alıyor. Nitekim 15 Mart tarihinde yapılan ilk devriye, 5 Mart’ta Moskova’da sağlanan mutabakatın sahadaki ilk uygulaması niteliğini taşıyordu ve öngörülen provakatif eylemlerin burada meydana gelmesi devriyenin güzergahının kısaltılması ile sonuçlandı.
Millî Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada “Moskova mutabakatı çerçevesinde İdlib’deki M-4 karayolunda kara ve hava unsurlarının katılımıyla 1’inci Türk-Rus birleşik kara devriyesi icra edildi” denildi. “İdlib’de icra edilen 1’inci Türkiye-Rusya birleşik kara devriyesi; olası provokasyonları ve bölgedeki sivil halkın zarar görmesini önlemek amacıyla, Türk ve Rus Müşterek Koordinasyon Merkezleri arasındaki koordine sonucunda gerekli tedbirler alınarak icra edilmiştir” ifadelerine yer verildi. Ancak Rusya Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise “İdlib’deki ortak devriye güzergahının mesafesinin, Türkiye’nin kontrolünde olmayan radikal çete oluşumlarının planladığı provokasyonlar nedeniyle kısaltıldığı” belirtildi. “Provokasyonları uygulamak için teröristler, kadınlar ve çocuklar dahil sivil halkı ‘canlı kalkan’ olarak kullanma girişiminde bulundu” denildi. Açıklamada, sivil vatandaşların zarar görebileceği olayların önüne geçilmesi amacıyla Rus-Türk müşterek koordinasyon merkezi tarafından ilk ortak devriye güzergâhının mesafesini kısaltma kararı alındığı kaydedildi. “Terörist grupların etkisiz hale getirilmesi ve M-4’teki devriyelere katılan birliklerin güvenliğinin sağlanması için Ankara’ya ek süre verildi” ifadeleri kullanıldı. Normal şartlarda Serakib'in 2 kilometre batısındaki Trumba ile Ayn El Havra arasındaki bölgede yapılacak olan devriye 15 Mart sabahında Serakib ile Trumba arasında gerçekleştirilebildi.
5 Mart tarihinde yapılan mutabakatta 75 km olarak belirlenen devriye güzergahının 15 Mart’ta uygulamaya konulduğunda provakasyonlarla karşılaşıldığı için yeniden şekillendirilmesinin gerekli olduğu ortaya çıktı. Özellikle Rus’ların bölgede istemediği Cisr el-Şuğur ve Ariha gibi M4 karayolunun statejik noktalarında güçlü nüfusa sahip Heyet Tahrir el-Şam ve buna bağlı unsurların etkisizleştirilmesinin yine Türkiye’nin garantörlüğüne bırakıldığı görünüyor.
Mutabakatın Uygulanabilirliği:
Bilindiği üzere 5 Mart 2020 tarihinde Türkiye ve Rusya arasında liderler başkanlığında gerçekleştirilen görüşmelerde İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi (İGAB) ve çevresindeki çatışmalara son verilmesi amacıyla Soçi Anlaşmasına Ek Protokol imzalanmıştır. Ancak mutabakatın içerisindeki muğlak maddeler ve bu mutabakatın sahaya yansıtacağı etkinin belirsizliği, üzerinde anlaşmaya varılan bu metnin uygulanabilirliği konusunda soru işaretlerine neden olmuştur. Buna rağmen mutabakat metnindeki maddelerin sahaya nasıl yansıyacağı 15 Mart’ta başlatılacak olan Türk-Rus Ortak Kara Devrileri ile daha iyi anlaşılacağı için bu devriyeler kamuoyu ve ilgili paydaşlar tarafından dikkatle takibe alınmıştır. Yukarıda belirtildiği üzere Türk-Rus ortak devriyesi alınan istihbaratlar doğrultusunda olası kışkırtıcı eylemler sebebi ile olması gerekenden daha kısa bir güzergahta icra edilmiştir. Bu noktada kamuoyunda sahada mutabakata zıt bir durum olduğu ve bunun sürdüğü izlenimi uyanmıştır.
Bütün bunlara ek olarak 19.03.2020 (Dün) tarihinde İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi (İGAB) da huzur ve güvenin tesis ve teminatı için görev yapan askerlerimize karşı radikal unsurlar tarafından düzenlenen saldırı sonucunda 2 askerimizin şehit olması ve 1 askerimizin yaralanması Mutabakatın bekleneni veremediğini ve sahanın yeni askeri-operatif gelişmelere gebe olduğunu hissettirmiştir. Millî Savunma Bakanlığı; Silahlı Kuvvetler Mensuplarımıza yapılan bu roketli saldırıya iştirak ettiği belirlenen ve tespit edilen unsurların atış destek vasıtaları ile ateş altına alındığını ifade etmiştir.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Mart’ta Rusya’da gerçekleştirilen liderler zirvesinin öncesinde ve sonrasında vurguladığı bir beyanı hatırlamakta fayda vardır. Cumhurbaşkanı, "Türkiye bu süreçte rejimin yapabileceği her türlü saldırıya tüm gücüyle ve tüm sahada cevap verme hakkını saklı tutacaktır." Beyanı ile sahadaki askerlerimize yapılan saldırıların misli ile karşılık bulacağını belirtmiş ve bunu belirtirken Bahar Kalkanı Harekâtında kısa sürede rejime verdirilen kayıpları işaret etmiştir. Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken husus askerlerimize yapılan saldırının rejim güçleri tarafından değil sahadaki radikal unsurlar tarafından yapıldığı gerçeğidir. Bilindiği üzere İdlib bölgesinde ılımlı muhaliflerin arasına kamufle olmuş bazı radikal unsurlar bulunmaktadır ve Cumhurbaşkanı bu unsurları ‘Başıbozuklar’ olarak nitelendirmiştir.
Sonuç olarak; İblib’de radikal unsurlar tarafından askerlerimize karşı gerçekleştirilen bu menfur saldırının bu aşamada Soçi’ye ek mutabakatın uygulanabilirliğine halel getirmeyeceğini söylemek mümkündür. Çünkü saldırının rejim unsurlarınca değil hem Türkiye hem de Rusya tarafından ortak tehdit olarak tanımlanan radikal unsurlarca gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Ancak, buna ek olarak Türkiye’nin bölgede konuşlandırdığı kuvvetleriyle İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi ve Bahar Kalkanı Harekâtı Bölgesinde, ılımlı muhaliflerin arasında kamufle olmaya çalışan radikal unsurlara karşı nokta operasyonlar ve baskınlar yapabileceği gerçeğini göz önünde bulundurmakta fayda vardır. Türkiye bu yolla hem Soçi mutabakatındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini iddia eden Rusya’ya gereken cevabı vermiş olacak hem de bölgede görev yapan silahlı kuvvetler mensuplarına karşı muhtemel saldırıları engellemiş olacaktır. Ancak doğal olarak her türlü yeni gelişmeye gebe olan İdlib sahasındaki durumun anlaşılabilmesi için kısa süreli bir ‘bekle gör’ stratejisinin uygulanması gerekmektedir.
Güney Güvenlik Okulu Avrasya Masası Sorumlusu.