LİBYA DENKLEMİNDE YAŞANAN GELİŞMELER
2 Haziran 2020: UMH birliklerinin mayıs ayının son günlerinde gösterdiği ilerleyiş başkent Trablus’un güneyinde devam ediyor.
4 Haziran 2020: Türkiye’nin desteklediği UMH, 48 saatte çok büyük bir alanda kontrol sağlayarak stratejik öneme sahip, nüfusun yoğun olduğu ve bölgenin en önemli şehri Tarhuna’ya 8 KM yaklaştı.
5 Haziran 2020: Hafter güçlerinin Libya’nın batısındaki son kalesi Tarhuna şehrinin UMH tarafından ele geçirilmesinin ardından Giryan’ın doğusundaki Urban’da da kontrol sağlandı.
Türkiye’nin desteklediği UMH’nin ilerleyişi, eski Trablus Havaalanı, Kasr Bin Gaşir, Tarhuna, Urban ve son olarak Beni Velid‘in kontrol altına alınmasıyla devam etti.
UMH’ye bağlı Öfke Volkanı Operasyonu Sözcüsü Mustafa el-Mecai, Tarhuna vilayetinde kontrolün sağlanmasının ardından, “Yeni meşru hedefimiz Sirte, Cufra ve ülkenin güneyinde bulunan petrol sahalarıdır.” dedi.
Hafter unsurlarının Birleşik Arap Emirlikleri askerleri ile Rus Wagner milislerinin konuşlandığı El Cufra’ya çekildiği bildirildi.
6 Haziran 2020: Mısır’ın başkenti Kahire’de General Hafter, Tobruk Meclis Başkanı Akile Salih ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi’nin düzenlediği ortak basın toplantısında 8 Haziran’da ülke genelinde ateşkes çağrısı yapıldı.
Sisi, yabancı paralı askerlerin geri çekilmesi ve grupların silahsızlandırılması gerektiğini belirterek, “Libya’daki taraflardan her birini, ülkedeki krize askeri çözüm düşünmeye devam etme niyetine karşı uyarıyoruz” dedi.
Türkiye destekli UMH’nin Ordu Sözcüsü Kanunu, “Savaş suçlularının TV’deki sapıklıklarını izleyecek boş vaktimiz yok. Milisleri kovalamaya devam ediyoruz. Bu savaşı biz başlatmadık fakat ne zaman ve nerede biteceğini biz belirleyeceğiz.” açıklamasında bulundu.
UMH birliklerinin ilerleyişini 6 Ocak’ta Hafter güçlerinin ele geçirdiği sahil şehri Sirte’nin dış mahallerinde sürdürdüğünü, şehrin kontrol alınmasının an meselesi olduğu ve saatler sonra operasyon odası tarafından resmen duyurulacağı ifade edildi.
Libya ordusunun Trablus'un 450 kilometre doğusunda yer alan Sirte kentini darbeci Hafter milislerinden geri aldığı belirtildi. Libya Ordusu, Sirte’de, darbeci Hafter milislerine destek veren Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) ait bir SİHA düşürdü. Libya ordusunun sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, Sirte'nin "30. Kapı" bölgesinde BAE'ye ait CAIG Wing Loong tipi bir SİHA'nın düşürüldüğü açıklandı.
Ayrıca Libya hükümeti, Petrol Tesisleri Güvenliği Müdürlüğü en büyük petrol sahası Şerare doğalgaz alanı ile Melite petrol kompleksi arasındaki bağlantı borusunun vanalarını açtığını duyurdu.
ABD:
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti başkent Trablus'ta kontrolü sağlamasının ardından ABD'den Libya açıklaması geldi. ABD'nin Libya Büyükelçisi Richard Norland "Elimizdeki bilgilere göre, Rusya'nın Libya'ya gönderdiği uçaklar henüz kullanılmadı" dedi
ABD Büyükelçiliğinin resmi Twitter hesabından yapılan açıklamada, "Bütün tarafları Libya'daki tüm yabancı müdahaleleri reddetmeye, silah bırakmaya, yeniden ateşkese ve BM himayesinde siyasi müzakerelere başlamaya davet ediyoruz." ifadelerine yer verildi.
İnsanların güvenliği ve mayınların temizlenmesi için ilgili yetkililerin yönlendirmelerine uyulması çağrısı yapılan açıklamada, evlerine dönmek isteyen masum sivillere yönelik bomba ve tuzaklanmış patlayıcı kullanılması kınandı.
Öte yandan sahadaki dengenin değişmesiyle beraber tutum değiştiren ABD şimdilik itidal temelli bir bekle ve gör politikası izlemekte. Ancak mevcut şartlar ABD’nin artık Hafter’i desteklemediğini gösteriyor.
MISIR:
Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümetinin sahadaki ilerleyişi Hafter güçlerinin kan kaybetmesine, dolayısıyla yeni arayışlara girmesine neden oldu. Vatiyye üssünü kaybetmesiyle birlikte sonun başlangıcına adım atan Hafter milislerinin hızla destek kaybetmeye başlaması, bununla birlikte sahada peş peşe ağır kayıplar vermesi darbeci Generali destekçileriyle yeni müzakereler yapmaya mecbur etti.
Bu bağlamda ilk iş olarak Mısırın darbeci lideri Sisi ile görüşme gerçekleştiren Hafter’in geleceği bu aşamada önemli bir konu. Ancak bu noktada daha da önemli olan bundan birkaç ay önce savaş çığırtkanlığı yapan Sisi yönetiminin bugün ateşkes için çağrı yapması konusudur. Mısırlı liderin 8 Haziran itibariyle Libya’da yeni bir ateşkes çağrısı yapması sahada Hafter ve destekçileri için durumun ne denli kötü olduğunun anlaşılması bakımından oldukça önemli. Sisi, Halife Hafter ve onun siyasi destekçisi, Tobruk Temsilciler Meclisi Yönetiminin başı Akile Salih arasında gerçekleştirilen zirvenin ardından yayınlanan ‘Kahire Bildirgesi’ son günlerde uluslararası kamuoyu tarafından dile getirilen ateşkes konusuna resmi bir nitelik kazandırmayı hedeflemekte.
Zirve sonrası gerçekleştirilen basın toplantısında Sisi: "Hafter ve Salih ile Libya'daki çatışmayı sona erdirmek için siyasi bir girişimde bulunma konusunda fikir birliğine vardık. Bu girişim kapsamında 8 Haziran itibarıyla tüm Libya genelinde ateşkes çağrısında bulunuyoruz." dedi.
Hafter'in siyasi müttefiği Tobruk Temsilciler Meclisi Başkanı Salih de daha önceden teklif ettiğine benzer şekilde, Libya'da hükümetin temelini oluşturan Başkanlık Konseyi isimli yapıda "bir başkan ve iki yardımcısının belirlenmesinin" yanı sıra "bir buçuk yıl süreyle bir geçiş döneminin" yapılmasını öngördüklerini söyledi.
Ancak bu noktada olaya farklı bir bakış açısıyla yaklaşmakta fayda var. Kahire toplantısı Hafter’e alternatif yeni bir figürün ortaya çıkarılma çabası olarak da yorumlanabilir. Özellikle zirvede Akile Salih in ön plana çıkarılması Hafter’in zaman içerisinde geri plana çekilebileceği ve onun yerine daha kabul edilebilir bir figür olan Akile Salihin getirilebileceği yorumlarını beraberinde getirdi. Ancak Akile Salihin UMH ne destek veren ordu mensuplarını teröristler olarak nitelendirmesi siyasi ve askeri figürlerin geçici ancak Libya’da kaosu besleyen ve hedefleyenlerin amaçları ve söylemlerinin kalıcı olduğunu bizlere gösterdi.
Bu aşamada meşru Ulusal Mutabakat Hükümetine destek veren Türkiye’nin kararlı tutumunda değişiklik olmayacağını, özellikle savaş suçları bakımından darbeci Hafter’in hak ettiği cezayı çekmesi için uluslararası arenada gerekli adımları atacağını söylemek mümkün.
Sonuç olarak gelişmelerin Mısır cephesine bakıldığında sahada kaybettiklerini masada kazanmaya çalışan bir Hafter, ancak artık ona eskisi kadar destek vermeyip aynı amaçlar için yeni figürler arayan bir Sisi olduğu ön plana çıktı.
Bununla birlikte Hafter’in Türkiye, Mısır ve Libya’yı kuşatmak istiyor söylemleri son kertede Mısır’ın desteğini kaybetmemek için mücadeleyi elden bırakmayacağının ispatı niteliğinde.
RUSYA:
Sisi’nin duyurduğu ateşkes girişimini değerlendiren Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Moskova’nın Kahire’nin söz konusu girişimini desteklediğini ifade etti. Bogdanov, "Bu girişimi bekliyorduk, hazırlandığını biliyorduk. Şimdi de Mısır Cumhurbaşkanı'nın önerilerinin içeriğini incelemiş olup, elbette Libya'daki çatışmaların en kısa sürede sona ermesine yönelik tüm önerileri destekliyoruz" diyerek şöyle devam etti: "Mısır Cumhurbaşkanı'nın girişiminin ciddi bir siyasi sürecin başlangıcı için sağlam bir temel olduğu görüşündeyiz. Zaten girişimde de durum oldukça ayrıntılı bir şekilde belirtiliyor."
Yapılan açıklamadan hareketle Rusya’nın şu an Libya’da kendini denge koruyucu bir unsur olarak konumlandırdığını söylemek mümkün. Özellikle Wagner mensuplarının aktif çatışma bölgelerinden geri hatlara çekilmesi ve Suriye’den Libya’ya sevk edilen savaş uçaklarının henüz harekete geçirilmemesi; Rusya’nın Libya’da şimdilik mevcut dengeleri koruma ve yeni oyun kurma sürecinde planlama yapma aşaması olarak değerlendirilebilir.
Son olarak Rusya’nın sahada attığı adımlar (Wagnerin tamamen geri çekilmesi yerine sadece yer değiştirmesi, Libya’ya silah sevkiyatına devam etmesi, Suriye’den Libya’ya uçakları sevk etmesi) günün sonunda karar verecek ülkelerin başında gelmek istediğinin göstergesidir. Mevcut şartlar altında bölgesel çıkarları gereği bölünmüş bir Libya’yı arzulayan Rusya en nihayetinde Libya’da da bir hava ve deniz üssü kurarak ve bu üsleri Suriye’deki üsler ile konsolide ederek Doğu Akdeniz jeopolitiğinin ayrılmaz bir unsuru olmak ve buradaki konumu sağlamlaştırmak istemektedir.
TÜRKİYE:
Meşru UMH’nin destekçisi olarak Libya denklemine dahil olan Türkiye, Libya ile imzalığı Deniz Yetki Alanları anlaşması sayesinde onu sürecin dışına çıkarmaya, sınırlarına hapsetmeye ve Mavi Vatan’ındaki haklarını gasp etmeye çalışan ülkelere Doğu Akdeniz Türkiye olmadan hareket edilemeyeceğini açıkça ifade etmiş oldu. Masada elde ettiği kazanımları sahada korumak zorunda olan Türkiye öncelikle Trablus kuşatmasını kırabilmek için UMH güçlerine etki odaklı harekât tarzını öğretti. Kuşatmanın kritik noktalarına gerçekleştirilen saldırılar ve önemli noktaların ele geçirilmesi savaş disiplininden yoksun darbeci güçlerin oyundan kopma sürecini hızlandırdı. Milli Askeri Teknolojilerinin avantajlarını ve daha önce gerek yurt içi gerekse yurt dışındaki operasyonlardan-terörle mücadele stratejilerinden elde ettiği deneyimleri sahaya iyi yansıtan Türkiye kısa sürede Libya’da dengeleri desteklediği güçlerin lehine değiştirmeyi başardı. Bunun en somut örneği birkaç ay önce savaş çığırtkanlıkları yapan bir darbeci generalin bugün ateşkes söylemleri ile destekçilerinden yardım istemesidir.
Öte yandan Türkiye’nin özellikle Arap Baharı sonrası dış politikasının temel ilkelerine bakıldığında ahlaki bir revizyonizm çerçevesinde hareket ettiğini söylemek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında ilkesel olarak Türkiye’nin Libya’nın ulus devlet yapısının korunması ve toprak bütünlüğünden yana olduğunu söylemek mümkündür. Ancak sahadaki gerçekliklere bakıldığında bu durumun ütopik olacağını belirtmek gerek. Özellikle Libya’nın aşiret temelli yapısı ve NATO müdahalesi sonrası ülkenin 3 güç merkezi arasında bölünmesi ve bu güç merkezleri arasındaki müdahale Libya’nın artık bölünmüş bir ülke olarak kabul edilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarıyor. Bu gerçeğin farkında ve UMH nin potansiyelinin de bilincinde olan Türkiye, UMH güçlerinin Libya’nın tamamında kontrolü sağlayacak ne askeri ne de politik güce sahip olmadığının farkında. Bu bağlamda nihai hedef olarak Türkiye’nin kendi kendine yeter bir rejim oluşturabilmesi için UMH ne hayati bir yaşam alanı sınırlarına ulaşana dek askeri danışmanlık desteği vereceği çıkarımı yapılabilir. Yani UMH’ nin hem lojistik hem askeri hem ekonomik hem de politik olarak sahaya tutunabilecek ve destek almadan varlığını devam ettirebilecek bir seviyeye getirilmesi gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında Libya’daki operasyonların kritik öneme haiz bazı alanların ele geçirilmesi ve UMH’ne bir hayat alanı sağlanmasının ardından sona erebileceğini belirtmek gerekiyor. Tabi ki süreç sadece askeri operasyonlardan ibaret olmadığı için Türkiye siyasi alanda destek vermeye devam edecektir. Ancak özellikle sahadaki operasyonların kıyı kesiminden ilerletildiği gerçeği düşünüldüğünde öncelikli olarak liman kentlerinin ele geçirilmesi ve buralardan ticari akışın gerçekleştirilmesi, daha sonra yakın bölgedeki (Doğu Bölgesi) petrol üretim tesislerinin ele geçirilmesi ve buraların işletilerek ekonomik akışın sağlanması ve son olarak El Cufra üssünün de ele geçirilerek UMH kontrol bölgelerine yönelik yakın tehdidinin ortadan kaldırılmasının ardından Türkiye’nin siyasi sürece geçiş adımlarını destekleyeceği varsayımı yapılabilir.
Sonuç olarak; Türkiye’nin Akdeniz’deki hayati çıkarları çerçevesinde Libya’da geliştirdiği inisiyatif sahada ve dolayısı ile masada dengeleri değiştirmiştir. Ancak Berlin’deki 5+5 toplantısında sahadaki denge masaya henüz tam anlamı ile yansımadığı için, Türkiye askeri anlamda kazanımların arttırılması ve bunun oluşturacağı yeni etkinin değerlendirilmesi için düğmeye basmıştır. Nitekim gelinen nokta itibariyle yürütülen stratejinin olumlu yansımaları görülebilmektedir. Ancak tam da bu noktada, Libya denkleminin kara sahasında istenilen dengenin sağlanmasının ardından deniz sahasında yeni bir mücadele safhasının başlayacağı önemle belirtilmelidir. Bu safhaya geçildiğinde Türkiye’nin karşısındaki en büyük güç bloğunun AB olacağını söylemek mümkündür. Çünkü UMH’ nin sahadaki etki alanının genişlemesinin ve bu rejime yönelik güvenlik tehditlerinin minimize edilmesinin ardından Türkiye Doğu Akdeniz enerji denkleminde yeni bir süreç başlatacaktır. Bu yeni süreç deniz yetki alanlarında tam hakimiyetin ve güvenliğin sağlanması süreci olacaktır.
Şüphesiz bu durum deniz yetki alanının stratejik konumu gereği Türkiye’yi Doğu-Batı yönlü enerji akışında alternatifsiz bir konuma yerleştirecektir. Türkiye’nin yetki alanı kullanılmadan AB’ye enerji akışının yapılması neredeyse imkânsız olacaktır. Yumuşak karnı olan enerji perspektifinden bakıldığında AB ülkelerinin Türkiye’nin bu konuma erişmesini istemeyecekleri gayet net bir gerçektir. Bu sebeple deniz alanlarında yaşanacak örtülü mücadelede AB’nin Türkiye’nin karşısında konumlanacağının bilinmesi gerekmektedir.
Ancak bu noktada da atılabilecek adımlar mevcuttur. Türkiye koronavirüsün AB bloğunda yarattığı çatlakları iyi değerlendirebilecek diplomatik tecrübeye sahiptir. Bunun yanı sıra özellikle son dönemde enerji çıkarlarında yaşanan çatışma neticesinde İtalya ile Fransa’nın Akdeniz çıkarlarında yaşadıkları ayrılık Türkiye’ye eşsiz bir fırsat sunmaktadır. Kısa vadede nötr hale gelen İtalya’nın orta vadede Türkiye tarafından kazanılması Libya’daki mücadelenin deniz safhasında pek çok kazanımı beraberinde getirecektir. Mevcut duruma bakıldığında Libya açıklarında İtalyan fırkateynlerinin pozisyonu göz önünde bulundurulacak olursa İtalya’nın oyunu erken okuduğu ve Türkiye’nin sahadaki pozisyonunu sağlamlaştırmasını beklediğini söylemek mümkündür.
Güney Güvenlik Okulu Siber Güvenlik Masası Sorumlusu.