Logo
Çağ Üniversitesi
24.04.2020

ÇANAKKALE SAVAŞLARI VE MUSTAFA KEMAL (İsmail CİNGÖZ)

ÇANAKKALE SAVAŞLARI VE MUSTAFA KEMAL*

İsmail CİNGÖZ

Truva Savaşı’ndan itibaren bir çok devletin stratejik hedefi olan Çanakkale, Anadolu Selçuklu Devleti’nin gerilemesinin ardından bölgeye hâkim olan Oğuz Türk Boyları tarafından kurulan Karesi Beyliği ile Aydınoğlu Türkmen Beyliği donanmaları ve askerlerinin hedeflerinde olan bir bölge olmuştur. Bu Türk Beyliklerinin bölge hakkındaki tecrübelerinden yararlanan Osmanlı Devleti, 1356 yılında Gelibolu Yarımadası’na ilk adımı atmasıyla beraber kısa sürede Rumeli bölgesini fethetmiş ve Avrupa içlerine uzanmıştır. Lakin Osmanlı Devleti 500 yıl sürecek olan bir mücadeleyi de başlatmıştır.

Nihayetinde 500 yılın ardından zayıflayan ve gerileyen Osmanlı Devleti; 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Balkan Savaşları ve Trablusgarp Savaşları yenilgileri ve Anadolu’da yaşanan Ermeni isyanları ile uğraştığı bir dönemde yani en yorgun ve en zayıf olduğu bir zamanda Birinci Dünya Savaşı ile karşı karşıya kalmıştır.

19’uncu yüzyılın başında sanayileşmeyi başaran Avrupa ülkeleri, hammadde ihtiyaçlarını karşılayabilmek için sömürgecilik yarışına girmişlerdi. Bu nedenle Afrika ve Uzakdoğu coğrafyasında da mücadele eden emperyalist Avrupa ülkeleri kendi aralarında bloklar halinde bölünme ve gruplaşmaya da başlamışlardı. Bu süreç içerisinde gelişmesini en son tamamlayarak askeri gücünü artıran Almanya karşısında Fransa-İngiltere yakınlaşması doğmuş, ilerleyen süreçte bu ikiliye Rusya’da katılmıştır. Ancak Birinci Dünya Savaşı öncesi ve savaş devam ederken bu gruba dahil olan İtalya, Amerika Birleşik Devletleri, Romanya, Japonya, Sırbistan, Belçika, Yunanistan, Portekiz ile Karadağ İTİLAF DEVLETLERİ adıyla bir blok oluştururlarken; Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan İTTİFAK DEVLETLERİ adıyla karşı blok halinde saflarını belirlemişlerdi.

Avrupa’da safların belirlendiği bu süreç yaşanırken Osmanlı Devleti’nin Fransa ve İngiltere’nin yanında yer almaya çalıştığı fakat istenmediği görülmektedir. Zira İngiliz devlet adamları Osmanlı’yı çok zayıf ve çok aşağı derecelerde kıymetlendiriyordu. Ekonomisi ve savaş gücü tükenmiş, diplomasisi zayıflamış Osmanlı ittifakını uygun görmediler. En önemlisi de İtilaf Devletlerinin çoğu Osmanlı topraklarını paylaşma üzerinde planlamalar içerisindeydiler. Yani yok etmeyi ve paylaşmayı hedefledikleri bir devletle aynı ittifak içinde yer almak istemediler. Aynı zamanda Rus ordularından yararlanılması planlandığı için Osmanlı ittifakı ile Rusya’nın gücendirilmemesine dikkat edildiği anlaşılmaktadır.

Ancak unuttukları bir şey vardı, Deniz Lordu Amiral John Arbuthnot Fisher, İngiltere Kralı VII. Albert Edvard’a (9 Kasım 1841-6 Mayıs 1910) 14 Mart 1908 yılında yazdığı bir mektupta; “Almanya’ya karşı bizim için önemli olan iki devlet Rusya ve Türkiye’dir ve bizim Almanya ile savaşacağımız muhakkak olan şeydir. Yalnızca Almanya’nın bu savaşı yapmadan, ticaret bakımından gelişemeyeceği için siyasetten bahsetmedeki cüretimin majestenizce affedileceğini tam bir tevazu ile umarım. Zira haklı olduğumdan eminim ve bunu yapışımın sebebi şudur ki, eğer savaşa girişirsek Almanya’ya karşı Rusya ve Türkiye’nin bizim tarafımızda bulunmalarına muhtaç oluşumuzdur”[1] diyerek Kralını ikaz etmişti. Lord Fisher bu mektubuyla Türkiye’nin stratejik bir ülke olduğuna dikkat çekmişti.

Avusturya Veliaht Prensi Arşidük Franz Ferdinand ve eşinin bir Sırp milliyetçisi tarafından 28 Haziran 1914 günü Saraybosna’da silahlı saldırı ile öldürülmesinin ardından Avrupa’daki büyük devletlerin jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik alanlardaki iktisadi ve ticari rekabetleri ve hegemonya kurma kavgaları nedeniyle süregelen mücadeleleri sıcak çatışmaya dönüşmüştür. Ne var ki savaş sadece Avrupa’da yaşanmamış, koloniler yoluyla neredeyse bütün dünyaya yayılmıştır.

Fiilen 28 Temmuz 1914-11 Kasım 1918 arasında yaşanan Birinci Dünya Savaşı’nın ilk günlerinde Osmanlı Devleti tarafsızlığını ilan etmiş olsa da uzun süre tarafsız kalamayacağını ve tarafsızlığın korunmaya yetmeyeceğini düşündüğü için Almanya ile 02 Ağustos 1914’te gizli bir İttifak Anlaşması imzalamış ve seferberlik ilan etmiştir. Bir gün önce Rusya’ya savaş ilan eden Almanya’nın, Fransa’ya da savaş ilan etmesi üzerine 05 Ağustos 1914’te İngiltere de Almanya’ya savaş ilan etmiştir.

İtilaf Devletleri Rusya’ya boğazlar üzerinden yardım gönderebilmek için Osmanlı Devleti’nden tarafsız kalmasını talep ettiler. Kapitülasyonların kaldırılması, Ege Adalarının geri verilmesi ve Mısır sorununun çözülmesi karşılığında tarafsız kalmayı kabul edeceğini beyan eden Osmanlı Devleti’nin bu istekleri İngiltere tarafından kabul edilmediği gibi bir de paraları ödenmesine rağmen iki savaş zırhlısına el koymuştur. Bunu fırsat bilen Almanya ve Enver Paşa Osmanlı Devleti’nin bir an önce savaşa girmesi için aradıkları fırsatı bulmuştur. Bir komplo ile[2] Osmanlı’ya sığınan, ardından satın alındığı ilan edilen Alman Goeben ve Breslau savaş gemileri 29 Ekim 1914 gecesi ansızın Karadeniz’de Rus gemilerini ve limanlarını bombalamıştır.

Bir oldu-bitti ile bu Savaş’a giren Osmanlı Devleti, 14 Kasım 1914 günü Fatih Camii avlusunda Padişahın fermanı ve Şeyhülislâmın fetvası ile “Cihadı Ekber” ilân etmiş; ulemadan 29 kişinin daha imzalamasının ardından 23 Kasım 1914’te Padişah iradesiyle yayınlanmasının ardından Kafkasya, Kanal, Hicaz, Yemen, Irak, Suriye, Filistin, Galiçya, Romanya ve Makedonya ile Çanakkale cephelerinde Yedi Düvele karşı mücadele etmek durumunda kalmıştır. Yokluklar ve binbirtürlü zorluklar içerisinde savaşı yürüten Osmanlı Devleti için her cephenin ayrı bir önemi olsa da sonuçları itibariyle Çanakkale Savaşları’nın müstesna bir yeri olduğu muhakkaktır. Çanakkale Savaşları, İmparatorluğun ve sonrasında kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini belirmesi açısından ve her şeyden önce Mustafa Kemal gibi bir dehayı ortaya çıkartması nedeniyle çok büyük bir öneme sahiptir.

Birinci Dünya Savaşı’nın ve tarihin en kanlı bölümünün yaşandığı Çanakkale Savaşları, Deniz ve Kara Savaşları olarak iki safhalıdır. Savaşın büyük bölümü Gelibolu Yarımadası’nda Kara Savaşları olarak yaşanmış ve tarih sahnesindeki yerini almıştır.

Osmanlı Devleti seferberlik ilan etmişti ama Trablusgarp ve Balkan Savaşları nedeniyle oldukça yıpranmış, askeri ve mali durumu zayıf ve savunma hazırlıkları kötü durumdaydı. Buna rağmen Balkan Savaşlarından sonra Alman askeri heyetiyle birlikte boğazların tahkim ve savunma sistemlerinin güçlendirilmesi planları yapılmış, imkanlar ölçüsünde iyileştirmeler yapılmıştı. Mayın tedarikine önem verilmiş, Boğaz’ın iki yakasına küçük çaplı, kısa menzilli de olsa çabuk ateşlenebilen topçu bataryaları yerleştirilmişti. En dar bölge olan Kilitbahir, tahkim edilmiş, Nara tarafına denizaltılara karşı ağlar kurulmuştu.

Nihayetinde Rusya'nın 01 Kasım 1914'te Türkiye’nin doğu sınırlarına taarruzunun ardından İngiliz ve Fransız donanmaların ilk bombardımanlarını 3 Kasım 1914 sabahında gerçekleştirmesi ile Türk Genelkurmayı savunmanın güçlendirilmesini hızlandırmıştır. Görkemli bir şekilde başlatılmasına rağmen bir sonuç alınamayan ilk bombardıman harekâtına İngiliz Amirali Limpus karşı çıkmış ve Türkiye’nin vaktinden önce uyandırılacağı endişesini dile getirmiş olsa da harekât emri bizzat Bahriye Nazırı Winston Churchill tarafından verilmiştir[3]. İngiliz ve Fransızların başat rolde olduğu İtilaf Devletleri donanmasının 03 Kasım 1914-18 Mart 1915 döneminde aralıklarla bombardıman ve saldırılar ile Boğazı geçme girişimleri olsa da Türk topçusu her defasında kahramanca karşılık vermiş, geçişlerine müsaade etmemiştir.

Nusret başta olmak üzere Türk gemileri boğazı mayınlayarak üzerine düşen görevi yerine getirmeye çalışmıştır. İtilaf Devletleri birleşik donanması, yerleştirilen bu mayınları sürekli olarak temizleme girişiminde bulunduğu, Türk gemilerinin tekrar mayınladığı karşılıklı mücadeleler devam etmiştir. İsabet alan Türk bataryaları yeniden hazır hale getirilmiş, mevcut mayın sayısı her geçen gün arttırılmıştır. Bu arada Queen Elizabeth, Irresistible, Agememnon ve Golva gibi en güçlü gemilerin de katılmalarıyla 19 Şubat 1915 saldırılarında Agememnon ve Golva isabet alarak çekilmek zorunda kalmıştır. Geceli-gündüzlü aralıksız devam eden ve 35’i bulduğu görülen her girişiminde başarısızlıklar yaşayan İngiliz Amiral Carden istifa etmiş ve 16 Mart 1915’te yerine Fransız Amiral de Robeck atanmıştır[4]. Müttefiklerin Kara Kuvvetlerine Lan Hamilton, Deniz Kuvvetlerine Amiral de Robeck komuta etmiştir. Robeck, gelir gelmez yeni kararlar alarak 18 Mart 1915 günü en güçlü saldırılarını gerçekleştirmiştir

***

Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda dünyanın bütün denizlerine hâkim olma stratejisi geliştiren İngilizler için donanma ile Çanakkale ve İstanbul boğazlarını ele geçirmenin çok kolay olacağı değerlendiriliyordu. Zira en zayıf döneminde olan Osmanlı’yı yenmek zor olmasa gerek diye düşünen İngiliz Bahriye Nazırı Churchill’in planları Amiral Carden tarafından da destek görmüştü. Lakin Amiral Carden komutasında yapılan girişimler başarısız olunca yerine atanan Amiral Robeck 18 Mart 1915 günü en güçlü donanma saldırısını yaparak işi bitirmek istemiştir.

17 Mart 1915 günü Akdeniz Orduları Başkomutanı General Hamilton’ın da katılımı ile Bozcaada’da son raporları inceleyerek en kuvvetli donanma saldırısı planlarını yaptılar. Aynı günün akşamında son kez mayın taraması yapan İngiliz gemisinden de temiz raporunun gelmesiyle harekât kararı onaylanmıştır. Lakin İngiliz mayın tarama gemisinden 6 saat sonra, Boğazın savunma sorumluluğu olan ve doğrudan Başkomutanlığa bağlı 3’üncü Kolordu Komutanı (Müstahkem Mevki Komutanı) Cevat Paşa’nın emriyle Hakkı Bey komutasında Nusret mayın gemisi ile tekrar boğaza 26 mayın döşeme görevi başarılmıştır[5].

İtilaf devletleri en kuvvetli donanma saldırısına hazırlanırlarken Boğazı savunmakla görevli Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa da boğazın iki yakasındaki bütün birliklere son hazırlıkları yaptırmış, bazı birlikleri takviye, bazılarının da yerlerini değiştirmiştir. Yapılabilecek bir çıkartma harekâtına karşı da Yarbay Mustafa Kemal’in komutasındaki 19’uncu Tümen’e Morto Limanı, Seddülbahir-Ertuğrul Tabyaları arasına ve tabyalar içerisine piyade mevzilerinin hazırlanması emrini vermiştir[6].

Amiral John de Robeck Komutasında; Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson, Inflexible, Ocean, Irresistible, Vengeance, Albion, Cornwallis, Swiftsure, Majestic, Canopus, Suffren, Bouvet, Gaulois, Charlemagne, Triumph ve Prince George savaş gemileri ile kruvazörlerinden müteşekkil o dönemin en kuvvetli İngiliz ve Fransız donanması 18 Mart 1915 sabahı Boğazı zorlayarak geçmek üzere hareket etti.

Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, son emirlerinin ardından; “Mermilerimiz bir zırhlıyı batıracak güçte değildir. Sizlerden istediğimiz, isabet kaybetmeseniz bile mermilerinizi gemilerin mümkün olduğu kadar yakınlara düşürmenizdir. Gemilere yakın düşen mermiler mürettebatın maneviyatını bozar. Gemi yer değiştirmeye mecbur olur” diyerek sözlerini tamamlamıştır. Denizde bombardıman devam ederken itilaf ordularının 59.000 ihtiyat kara birlikleri de savaşa hazır halde bekliyorlardı[7].

Agamemnon zırhlısının kılavuzluğunda 18 Mart 1915 saat: 10:30’da üç hat halinde Boğaz’a girmeye başlayan devrin en büyük armadası 11:30’da Türk Topçu Bataryalarını bombardımana tutmaya başladılar. Bombardıman saat: 14:00’a kadar nerdeyse kesintisiz devam etti. Türk tarafının durumu hiç iç açıcı değildi. Neredeyse bütün telefon hatları kopmuş, birlikler ve tabyalar arasında iletişim kesilmiş, ağır toplar önemli ölçüde isabet aldığı için bazıları kullanılamaz hale gelmişti. Sonuç itibariyle Türk tarafının durumu en kritik hali aldığı bir sırada Karanlık Liman önlerinde manevra yapan Fransız donanmasından Bouvet Zırhlısı’nın Nusret mayın gemisinin döktüğü mayına çarparak iki dakika içerisinde batması mayın tehlikesini ortaya çıkartmış ve savaşın seyrini değiştirmiştir. Saat 15.14’te ise Irresistable’ın yanında büyük bir patlama meydana gelmiş ve ağır hasar nedeniyle yan yatmış halde bölgeden çıkmaya çalışırken, Ocean’a gemiyi yedeğe alarak kurtarması emri verilmiş fakat kurtarmayı başaramamış ve Irresistable batmıştır. Inflexible gemisinin de saat: 16:05’te mayına çarparak su almaya başlaması ile İtilaf donanmasında genel bir panik yaşanmasına sebep oldu ve Amiral De Robeck 17:30’da çekilme emri verdi. Türk topçusunun ateşi altında Bozcaada istikametine çekilme devam ederken 18:05’te Ocean’da mayına çarptı ve geç saatlerde battı. Üç büyük geminin batması, Inflexible, Gaulois ve Suffren gemileri ağır hasar aldı[8]. Agamemnon, Lord Nelson, Albion ve Fransız Charlemange zırhlıları da ciddi olmamakla birlikte isabet aldılar.

Yaklaşık 800 personel zayiatı ve binlerce top mermisi sarf edilmesine rağmen yaşanan başarısızlık denizlerde tartışmasız üstünlüğü olan İngiltere başta olmak üzere müttefik donanmasının prestijini fena sarsmıştır. Türk tarafında ise zayiatı o kadar bombardımana rağmen 79’u Türk, 18’i Alman olmak üzere 97 şehit ve yaralıdır[9].

***

Çanakkale’de büyük bir deniz zaferi kazanılmış olmasına rağmen ablukanın devam etmesi üzerine 24 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı'nı ve Gelibolu Yarımadası'nı savunma görevi ile 5’inci Ordu kurulmuş ve Komutanlığına Alman Mareşal Liman Von Sanders atanmıştır. Dolayısıyla bölgenin savunmasından sorumlu olan 3’üncü Kolordu da maiyetiyle birlikte 5’inci Ordu emrine girmiştir.

Mareşal Sanders, İtilaf Devletlerinin muhtemel çıkartma bölgeleri olarak; öncelikle Anadolu yakasında Bozcaada’nın karşı sahillerine yani Boğazın güney bölgesine beklediğini, Gelibolu Yarımadası tarafında ise Saros Körfezi veya Yarımada’nın güney sahilleri ile Kabatepe sahillerine olabileceğinden hareketle buna göre tertiplenme emri vermiştir. Fakat 19’uncu İhtiyat Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, düşman çıkartma noktasının Alçıtepe ve Kocaçimen bölgesi olacağını beyan etmiştir. Çünkü bu bölgeleri ele geçiren düşmanın Türk bataryalarını kolayca susturabileceği bir mevkiye erişeceğini öngörmüştür. Bu görüşünde ısrar eden Mustafa Kemal, elindeki birlikleri buna göre yerleştirmiştir.

18 Mart’ta büyük bir yenilgiye uğramış olan İtilaf Devletleri, Gelibolu Yarımadası’na asker çıkartarak kara harekatının yapılmasını zorunluluk hissetmişlerdi. Esasında daha öncesinden muhtemel gelişmelere hazırlıklı olmak adına 16 Şubat 1915 günü toplanan Savaş Konseyi takviye kuvvetler hazırlanmasına ve kara birliklerinin sömürgelerden getirilecek kuvvetlerle desteklenmesine karar verildiği görülmektedir. Bozcaada’da bekletilen ihtiyat askerleri, sömürge bölgelerinden ve Avustralya ile Yeni Zelanda’dan toplanan askerle takviye edilmiş ve 25 Nisan 1915 sabahı İtilaf Devletleri askerleri çıkarma harekâtını başlatmıştır.

Müttefik gemileri yoğun bir şekilde Türk tabyalarını bombalarken ilk etapta Saros Körfezi ve Anadolu kıyılarına çıkartma harekâtı yaptılar ve başarılı oldular. Bu sahte çıkarma harekâtı ile Liman Von Sanders’in dikkatini bu bölgelere çekmeyi başardılar. Ancak Müttefik askerlerinin esas çıkarma bölgelerinin Seddülbahir ve Arı Burnu olduğu kısa zamanda belli olmuştur. Seddülbahir bölgesini korumakla görevli bir Türk piyade taburu İngiliz askerlerinin kıyıdan içerilere girmelerine engel olmuş ve büyük bir başarı elde etmiştir. Arı Burnu kıyılarına çıkan Anzak (Australian and New Zealand Army Corps) kolordusuna karşı koyan Türk piyade bölüğü kendisi tamamen erise de kahramanca savaşarak ilerlemelerine engel olmayı başarmıştır. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, dahice öngörüsü ve kendi inisiyatifi ile Kahraman 57’nci Alayı çıkarma yapan düşman üzerine Kocaçimen Tepesi üzerinden taarruz emri vererek düşmanı durdurmayı başarmış ve düşmanı geri çekilmeye zorlamıştır. Aynı gün öğle sonrası 19’uncu Türk Tümeninin de bölgeye intikali ile Arı Burnu’na çıkan düşmanın ilerlemesi tamamen durdurulmuştur[10].

Mustafa Kemal, öngörüsü ile hareket etmemiş olsaydı düşman kısa sürede; Arıburnu’ndan hareketle; Seddülbahir bölgesi ile Alçıtepe’yi ele geçirebilecek ve böylece bütün boğaz girişini kontrol altına alabilecekti. Nihayetinde Gelibolu Yarımadası’nın elden çıkması kuvvetle muhtemeldi ve Mustafa Kemal daha ilk günden Çanakkale Kara Savaşlarının seyrini değiştirmeyi başarmıştı.

Mustafa Kemal’in azim ve kararlılığını, inanç ve cesaretini gösteren pek çok olaydan birisi de Conkbayırı’nda yaşanmıştı. Mustafa Kemal’in hücum emrine bölük komutanının “Cephane yok saldıramayız!” demesi üzerine “Cephane yoksa süngü takın. Ben size hücumu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yeni birlikler gelecek ve yerimizi alacaktır” emri ile o zamana kadar eşi görülmemiş bir komutanlık örneği göstermiştir.

****

25 Nisan 1915 çıkarma harekâtında istediği hedeflere ulaşamayan İtilaf Devletleri vazgeçmeyerek Çanakkale’de savunma yapan Türk askerlerini imha etmek için sürekli taarruz girişiminde bulunmayı sürdürmüş, Türk askeri de Boğazı canları pahasına savunarak olağanüstü gayretlerle savaşmıştır. Yaşanan kanlı muharebeler, mevzi savaşları ve m2 ye tarihte görülmemiş oranda düşen bombalar binlerce can almaya devam etmiştir.

General Hamilton komutasında 4 Tümenli 9’uncu İngiliz Kolordusu ile 7-8 Ağustos 1915 günü Anafartalar bölgesine çıkarma yapılmış fakat Anafartalar Grup Kumandanı Albay Mustafa Kemal komutasındaki Türk birliklerinin, 9-10 Ağustos 1915 günlerindeki başarılı karşı taarruzları ile durdurulmuştur. Hamilton’un bu başarısızlığı görevden alınmasına sebep olmuştur. Kasım 1915’te Çanakkale cephesini ziyaret eden İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener durumu yerinde görmüştür. Bu dönemde Almanya’nın Sırbistan üzerinden Çanakkale cephesine askeri malzeme göndermeye başlamış olmasının da etkisiyle İngilizler Türk kuvvetleri karşısında duramayacaklarını anlamış ve çekilme kararı almıştır. Aralık 1915’te başlayan çekilme, 9 Ocak 1916 içerisinde tamamlanmıştır.

***

Osmanlı Ordusu’nun Doğu Cephesi’nde yaşadığı Sarıkamış yenilgisi ve Çanakkale Savaşları yaşanırken Ermeni komitecileri Anadolu’nun bir çok bölgesinde isyan etmişti. Sivil halka akla hayale gelmedik zulüm, işkence, tecavüz, toplu katliamlar ve terör eylemleri yapıyorlardı. Aynı zamanda düşmanla işbirliği yaparak Osmanlı ordusunu arkadan vuruyor ve ikmal yollarını kesiyorlardı[11]. Fakat tüm bu olumsuzluklara rağmen Çanakkale Cephesinde devletine ve vatanına sadık Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani ve Keldani gibi Gayrimüslim unsurlardan Türk askeriyle beraber omuz omuza çarpışan, bu vatana can verenler de vardı.

Çanakkale Cephesi’nde İngilizlerin 205.000, Fransızların 47.000 olmak üzere İtilaf ordularının toplam 252.000 zayiatı olmuştur. Türk tarafından ise; 57.263’ü şehit (hastanede hayatını kaybedenlerle birlikte toplam şehit 75.830 [12]) olmak üzere, yaralılar, kayıplar, esirler, hastaneye sevk ve çeşitli hastalıklar nedeniyle hayatını kaybedenler dahil olmak üzere yaklaşık 210.000-218.000 arası zayiat olduğu görülmektedir[13]. Çanakkale’de Türk askerleri içerisindeki her 100 şehitten birisinin vatanına sadık Gayrimüslim tebaadan olması[14] dikkat çekicidir.

Sonuç olarak;

Birinci Dünya Savaşı Avrupa anakarasında Avrupa’nın emperyalist devletlerinin küresel mücadelesi nedeniyle başlamış fakat savaş Türkler açısından Çanakkale başta olmak üzere 9 cephede topraklarını korumak ve tarih sahnesinden silinmeme mücadelesi olarak devam etmiştir. 4 yıl süren savaşta genel toplamda 9 milyonu asker, 15 milyonu sivil olmak üzere 24 milyon insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur[15].

Çanakkale Zaferi denilince; 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Trablusgarp ve Balkan Savaşlarının yenilgilerinin ardından; dönemin en büyük deniz kuvvetlerine karşı 18 Mart 1915 Deniz Zaferi ile 25 Nisan 1915-Ocak 1916 arasında yine dönemin en güçlü ülkelerine karşı ve orantısız bir güç dengesine rağmen Kara Savaşlarının kazanılması demektir.

Sonuçları itibariyle savaşa katılan devletlerin Rusya örneğinde olduğu gibi devrimler, bazılarında ise politik sistem değişikliklerine sebep olmuştur. Hatta Anadolu’nun bir çok bölgesinde isyan halinde bulunan Ermenilerin İskenderun Körfezi üzerinden de bir çıkarma harekâtı beklentisine ve pervasızlıklarının artmasına sebep olduğu görülmektedir.

18 Mart 1915 Deniz Zaferinden sonra, Türk askerinin azim ve kararlılığı karşısında Mehmetçik “Çanakkale Geçilmez” dedirterek Kara Savaşlarını da zaferle tamamlamış ve altın harflerle Türk tarihindeki yerini almıştır. İngilizler önce Anafartalar ile Arı Burnu’ndan sonra da Seddülbahir bölgesinden çekildiler. Yenilmez denilen mağrur İtilaf Devletlerinin prestijlerinin sarsıldığı ve maddi kayıplarının da çok büyük olduğu unutulmamalıdır.

Çanakkale Savaşlarının bir çok sonucu olmasına rağmen en önemlisi kuşkusuz; Türk Milleti’nin gelecekteki eşsiz önderi ve Millî Mücadele’nin Başkomutanı olacak olan Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa’yı ortaya çıkartmış ve adını Çanakkale’den bütün dünyaya duyurmuştur. Zira Çanakkale Savaşlarında o zamanki rütbesinin çok üzerinde ve büyük sorumluluklar yüklenerek hayati kararlar vermesiyle üstün komuta ve idare yeteneklerini gösterebilme fırsatı bulabilmiştir.

Nihayetinde Çanakkale’deki olağanüstü liderlik vasıfları bilindiği için; Mustafa Kemal, Millî Mücadele’yi başlatma kararı aldığında “kazanacağına inanan bir komuta heyetini” yanına çekebilmeyi başarmış, “Anadolu insanının da desteğini görebildiği için” kurtuluş mücadelesi başarılmıştır.

Son söz olarak; Çanakkale Savaşlarında Mehmetçiğin yaşadığı her bir güne, her mevzide yaşananlara onlarca kitap yazılsa, onlarca film yapılsa yeterli gelmeyecektir. 25 Nisan Çanakkale Kara Savaşları’nın yıl dönümü vesilesiyle Türk Vatanı var olsun diye can veren Aziz Şehitlerimizi ve Kahraman Gazilerimizi yâd ediyoruz. Ruhları Şâd oldun.

                        :

İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi, cingozismail01@gmail.com

 

[1] Doğan DOĞANER; “Çanakkale Muharebeleri’nde Mustafa Kemal”, Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 15-16, 2008, Edirne.

[2] Ebral SÖZÜDEMİR; “Anzakların Gözüyle Çanakkale Savaşı”, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 10, 2006, İstanbul.

[3] Doğan DOĞANER; “Çanakkale Muharebeleri’nde Mustafa Kemal”, s. 47-49.

[4] Doğan DOĞANER; “Çanakkale Muharebeleri’nde Mustafa Kemal”, s. 51-55.

[5] Mehmet Ali YAZAN; “Birinci Dünya Savaşı Türk Basınında Çanakkale Savaşları”, TC. Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 5, 1996, Sakarya.

[6] Gülşen CENGİZ; “Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Savaşlarının Yeri ve Önemi”, T.C. Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, s. 73-74, 2018, Edirne,

[7] Gülşen CENGİZ; “Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Savaşlarının Yeri ve Önemi”, s. 74-75.

[8] Mehmet KIBIL; “Çanakkale Savaşı’nda Arıburnu Muharebeleri”, s. 26-30, T.C. Yeditepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2016, İstanbul.

[9] Mehmet KIBIL; “Çanakkale Savaşı’nda Arıburnu Muharebeleri”, s. 31.

[10] Hakan AKKÖZ; “Gelibolu Savaşı ve Anzaklar”, s. 50-51, T.C. Gaziantep Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2010, Gaziantep.

[11] Kasım TATLILIOĞLU; “Ermeni Diasporası Üzerine Sosyal-Psikolojik ve Politik Bir Değerlendirme”, Iğdır Üniversitesi, I. Uluslararası 20. Yüzyılın İlk Yarısında Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu; 16-18 Ekim 2019, Bildiriler Kitabı, ss. 475-494.

[12] Turgut ÖZAKMAN; “Vahidettin, M.Kemal ve Milli Mücadele”, s. 99, Bilgi Yayınevi, 11. Baskı, 2018, Ankara.

[13] Doğan DOĞANER; s. 152.

[14] Ömür ÇELİKDÖNMEZ; “Çanakkale Gazisi Dacat Derderyan Oğlu Tarihi Durduran Adam Ara Güler’in Ardından!”, 18.10.2018; https://kafkassam.com/canakkale-gazisi-dacat-derderyan-oglu-tarihi-durduran-adam-ara-gulerin-ardindan.html

[15] Ebral SÖZÜDEMİR; “Anzakların Gözüyle Çanakkale Savaşı, s. 9.

 


* 22 Nisan 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.