YUNANİSTAN RÜYADAN UYAN(DIRIL)MALIDIR
İsmail CİNGÖZ
Uzun bir süredir Ege ve Doğu Akdeniz sahasında münhasır alan ve kıta sahanlığı konularında sorunlar yaşayan Türkiye ile Yunanistan’ın zaman zaman sıcak çatışmanın eşiğine kadar geldikleri görülmektedir. Yunanistan’ın bitmek bilmeyen provokasyonlarına karşı olabildiğince aklı selim davranan Türkiye, her defasında uluslararası hukuk çerçevesinde karşı hamlelerle cevap vermektedir.
Batı’nın şımarık çocuğu Yunanistan ise 1821’den itibaren Batı’nın, 1 Ocak 1981'den itibaren de bir Batı kulübü olan Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden her hal ve şartta destek alacağını bilerek hareket etmek suretiyle, provokatif söylem ve eylemlerine devam etmektedir. Yunanistan’a olan destekler devam ederken bir taraftan da Doğu Akdeniz’de yaşanan Türk-Yunan sorunu AB ülkelerinin de en önemli gündem maddeleri haline gelirken, AB Dönem Başkanı olması nedeniyle Almanya’nın başkenti Berlin adeta toplantılar üssü olmuştur.
AB Savunma Bakanlarının 26-27 Ağustos 2020 tarihlerinde Berlin'de yaptıkları gayri resmi toplantıda da Doğu Akdeniz'deki Türkiye ile Yunanistan gerilimi gündeme gelmiştir. Toplantı sonrası bir açıklama yapan Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer’in bir soru üzerine; “Doğu Akdeniz'de Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan gerilimin sadece iki komşu ülke arasında yaşanan gerginlik olmadığını” söylemesi [1], Yunanistan’a Batı’nın desteğini ve AB’nin de tarafsız olmadığının itiraf edildiğini göstermesi açısından son derece büyük önem arz etmektedir.
AB Savunma Bakanlarının gayri resmi toplantısının ardından 27-28 Ağustos 2020 tarihlerinde Berlin’de bu defa AB Dışişleri Bakanları toplantısı yapılmıştır. Toplantıdan sonra ev sahibi Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ile AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, yaptıkları basın toplantısında; “Türkiye'nin Doğu Akdeniz’deki tartışmalı sularda hidrokarbon kaynakları aramasını engellemek amacıyla bireylere, varlıklara veya gemilere karşı yaptırım kararı alabilecekleri ve sorun diyalog ile çözülmezse Türkiye'ye yaptırım uygulanması konusunun 24 Eylül’de yapılacak AB liderler zirvesinde ele alınacağını” söylemeleri [2] Yunanistan iktidarını sevindirdiği muhakkaktır.
Zira AB’nin Türkiye’ye yaptırım kararı alabileceği açıklamasının ardından Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias da bir açıklama ile “Türkiye’ye yaptırım uygulanabileceği açıklamasını memnuniyetle karşıladıklarını, AB’nin Türkiye’ye yaptırım ihtimali açıklaması yapılmasını ‘Yunanistan için değil’ ancak ‘ortak Avrupa ailesi için bir başarı olarak’ değerlendirdiğini” dile getirerek [3], Yunanistan’ın yalnız olmadığını göstermeye çalıştığı anlaşılmaktadır.
AB’den “Doğu Akdeniz’deki gerginliğin azaltılmaması halinde Türkiye’ye yaptırım uygulanabileceği” açıklamasına Türkiye’nin cevabı da gecikmemiştir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından aynı gün “AB’nin Doğu Akdeniz’de çözümden yana olması, tarafsız davranması ve dürüst bir arabulucu olması” konusunda çağrıda bulunulmuştur.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, yaptığı yazılı açıklama ile “AB’nin ülkemizin kendi kıta sahanlığı içinde yaptığı hidrokarbon faaliyetlerini eleştirmesi ve bunları durdurmamızı talep etmesi haddine değildir. Zira, AB Adalet Divanı’nın da teyit ettiği üzere, AB’nin bu konuda bir yetkisi yoktur. Bu talep AB’nin hem kendi müktesebatına hem de uluslararası hukuka aykırıdır" diyerek, AB’nin kendi kararları ile çeliştiğini ortaya koymuştur. Aksoy ayrıca “Doğu Akdeniz'de gerginliğin müsebbibinin, maksimalist ve uluslararası hukuka aykırı eylem ve talepleriyle Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) dir. Ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin Doğu Akdeniz’deki meşru hak ve çıkarlarını yok saymaya çalışan bu ikiliye, AB’nin birlik dayanışması bahanesiyle koşulsuz destek vermesi, gerginliği daha da tırmandırmaktadır” beyanıyla [4] da AB’nin tarafsız davranmadığını göstermiştir.
Bu açıklamaların yapıldığı gün Yunanistan yine boş durmamıştır. AB tarafından alenen desteklendiğini gören Yunanistan, Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge sınırları içerisinde kalan ve aynı zamanda Navtex ilan ettiği sahada çalışmalar yapmakta olan Yavuz Sondaj gemisine 6 Yunan F16 savaş uçağı ile yaklaşarak yeni bir provokasyon girişimi yapmıştır. Yunan uçakları Türk F16’ları tarafından engellenerek bölgeden uzaklaştırılmıştır.
Yunanistan’ın bu saldırgan tavrı karşısında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı ardı ardına yaptıkları açıklamalarda; “Yunanistan'a ait olduğu teşhis edilen savaş uçaklarının bölgeden uzaklaştırıldığını, Türk Deniz ve Hava Kuvvetlerinin diğer bölgelerde olduğu gibi Doğu Akdeniz'de de hak, alaka ve menfaatlerini korumak konusunda sonsuz bir kararlılıkla çalışmalarına devam ettiğini, Türkiye’nin kara, hava ve deniz sahalarındaki hak ve menfaatlerini koruma konusunda tam bir kararlılık içerisinde olduğunu” duyurarak, Türkiye’nin provokasyonlara karşı duruşunu göstermişlerdir.
Son döneme kadar Türk-Yunan sorunlarında Almanya’nın tarafsız kalmaya özen gösterdiği izlenimi verirken Almanya Başbakanı Angela Merkel’in aniden bir açıklama yaparak; “Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile konuyu yoğun bir şekilde tartıştıkları” beyanının ardından; "Bu ilişkiler çok yönlü. Türkiye, NATO müttefikidir. İhtilaf, iki NATO üyesi arasında. Bu bizi kayıtsız bırakamaz. Bu nedenle bile ittifak içindeki bu şeyleri açıklığa kavuşturmak lazım" dedikten sonra; “AB üye ülkeleri olarak hepimizin, Yunan dostlarımızın haklarını ve söylediklerini ciddiye alma ve haklı oldukları yerde destekleme görevimiz var...” demesi [5] dikkatleri Merkel’e yöneltmiştir. Zira arabulucu rolü üstlenen Merkel bu açıklamayı neden yapmıştır? sorusuna cevap bulmaya çalışmak zihinleri zorlamıştır.
Merkel’in açıktan “Yunanistan desteklenmelidir” şeklindeki bu çıkışının cevabı Alman Spiegel Dergisi’nin bir yazısı olabilir. Zira Deutsche Welle Gazetesi’nin Spiegel Dergisi’nde yayınlanan bir yazıyı haber yaparak konuya açıklık getirdiği görülmektedir. Haftalık yayınlanan derginin bu hafta yayınlanan sayısına göre “Alman ordusunun Temmuz 2020 sonu Türkiye üzerinden yapmak istediği bir uçuşa Ankara'nın izin vermediği iddia edilmektedir”. Haberin devamında “Almanya'da eğitim alacak Ermeni askerlerini Almanya'ya getirmek için Köln'den havalanan ve Erivan'a gitmesi planlanan Alman Hava Kuvvetlerine ait bir askeri nakliye uçağının Türk hava sahasını kullanmasına Ankara'nın izin vermediği ve uçağın tekrar üsse geri dönmek zorunda kaldığı, söz konusu uçuşun Ankara tarafından bloke edilmesinin Türk-Alman ilişkilerinde ‘gerilime yol açan yeni bir skandal’ olduğu ve askeri kaynaklara göre bunun ‘bilinçli bir provokasyon’ olarak nitelendirildiği” yer almaktadır. Dolayısı ile NATO üyeleri arasında prensipte askeri görev amaçlı uçuşlara izin, sorun teşkil etmediği halde Türkiye’nin bu uçuşa müsaade etmemesinden dolayı Merkel’in Yunanistan lehine ani bir dönüş sergilemiş olabileceği [6] şeklinde değerlendirme görülmektedir.
Sonuç Olarak;
Bir yandan Türkiye’nin Doğu Akdeniz'deki kendi kıta sahanlığı içerisinde yürüttüğü faaliyetler için diyalog çağrısı yaparken, bir taraftan da uluslararası her türlü hukuka göre haksız olan Yunanistan’a destek olunacağı konusunda açıklamalarda bulunan AB, güvenirliğini ve tarafsızlığını kaybettiğini göstermiştir.
Angela Merkel’in beklenmedik bir çıkış sergileyerek Yunanistan’a açık destek vermesinin uzun sürmeyeceği değerlendirilmektedir. Ekonomisi iflasın eğişine dayanmış olan Yunanistan; AB, Fransa, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin desteği ile Almanya’yı da yanına çekmiş görülmektedir. Ancak Yunanistan’ın neredeyse bütün varlığı Almanya’ya ipotekli iken Yunan-Alman ilişkisinin uzun süreli olmayacağı, Merkel’in Türkiye’yi tekrar kazanmak için yeni girişimlerde bulunmasının kuvvetle muhtemel olduğu öngörülmektedir.
Yunanistan’ın, AB’yi, Mısır ve BAE’ni yanına aldığı zannıyla şımarık hareketlerine devam etmesi ve gelinen noktada şartlar onu icap ettirdiğinde Türkiye’nin savaşmaktan da çekinmeyeceğini anlaması gerekmektedir. Zira Yunanistan’ın ve müttefiklerinin bilmesi gereken en önemli nokta; karşılarında Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan Millî Mücadele sonrasında olduğu gibi küllerinden yeniden doğmuş bir Türkiye olmadığıdır.
Muhtemel bir Türk-Yunan savaşı birkaç saat veya en fazla 2-3 gün sürecektir. Bu savaş sahası da; Yoğunluklu olarak Ege’de donanma savaşları ve adalara çıkartma harekatları ile birlikte Trakya’da Türk-Yunan sınırında ve Kıbrıs’ta kara savaşları şeklinde yaşanacaktır. Tabi ki hava kuvvetleri de bütün çatışma sahalarında mutlaka çok önemli görevler üstlenecektir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin; kara, hava ve deniz kuvvetleriyle birlikte dahil olacağı bu muhtemel savaş durumda, 15 Mayıs 1919’da olduğu gibi bir İzmir çıkartmasını rüyasında bile görme ihtimali olmayan Yunanistan, büyük zarar ve kayıplarla geri çekilmek zorunda kalacaktır.
Son söz olarak; Türkiye karar alıcı mekanizmaları, NATO’nun stratejik müttefik olma vaktinin geçtiğinden hareketle bölgesel ve küresel yeni ittifaklar geliştirmeli, yeni müttefikler bulmalıdır. Türk Devletleri ile NATO ve AB konseptinde yeni oluşumların zaman kaybedilmeksizin harekete geçirilmesi çok önemlidir. Ayrıca Türkiye; Rusya, İran ve Çin ile stratejik ilişkilerini mevcut seviyenin üzerine çıkartmalıdır. Türkiye’nin “Mavi Vatan” davasına İran’ın tam destek açıklamaları hatırda tutulmalıdır.
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. cingozismail01@gmail.com
[1] Deutsche Welle Türkçe; “Almanya Savunma Bakanından Doğu Akdeniz Uyarısı”, 26.08.2020.
[2] Deutsche Welle Türkçe; “AB’den Türkiye’ye Doğu Akdeniz Konusunda Yaptırım Sinyali”, 28.08.2020.
[3] Barbara WESEL; “Yunanistan AB’nin Türkiye’ye Yönelik Yaptırım Sinyalinden Memnun”, Deutsche Welle Türkçe, 28.08.2020.
[4] CNN Türk; “Son Dakika... Dışişleri Bakanlığı'ndan Sert Tepki: AB'nin Haddine Değildir”, 28.08.2020.
[5] Sabah; “Son Dakika: Angela Merkel'den İlginç Akdeniz Çıkışı”, 28.08.2020.
[6] Deutsche Welle Türkçe; “Spiegel: Türkiye Alman Askeri Uçağının Uçuşuna İzin Vermedi”, 28.08.2020.
NOT: Bu makale 02.08.2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.