HOCALI SOYKIRIMI: UNUTMA - UNUTTURMA*
İsmail CİNGÖZ
Rus Çarı I. Petro’nun (1672-1725) sıcak denizlere inme politikaları ile birlikte bu hedef doğrultusunda Osmanlı Devleti ile İran arasına Hristiyan bir devlet kurularak iki önemli gücün oyalanması gerektiği kabul edilmiştir. Bu devletin kurdurulacağı ideal etnik unsur olarak da Ermeniler öne çıkmıştır. Çünkü aynı dönemlerle eş zamanlı olarak Kafkaslar bölgesinde bağımsız devlet kurma hayalleri de filizlenmeye başladığı görülen Ermenilere göre Gregoryan’lığın doğduğu yer kabul edilen bölge aynı zamanda Eçmiyazin Ermeni Patrikliği için de kutsaldır.
Rusya’nın idealleri doğrultusunda uyguladığı siyaset zamanla etnik temizlik ve sistemli bir soykırım halinde devam etmiştir. Özellikle 18. Yüzyıldan itibaren Azerbaycan ve Ahıska Türkleri, Karatay, Balkar, Tatar, Karaçay, Çeçen, Avar, Nogay ve daha bir çok Müslüman ve Türk nüfuslarına karşı uygulanan zulümler tarihin arşivlerinde kara bir leke olarak yerini almıştır. 1992 yılında yaşanan Hocalı Soykırımı da Rusya’nın uyguladığı Kafkas siyasetinin devamı niteliğinde görülebilir.
Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkasya, Kanal, Hicaz ve Yemen, Irak, Suriye ve Filistin, Galiçya, Romanya ve Makedonya ile Çanakkale cephelerinde Yedi Düvele karşı mücadele eden Osmanlı Devleti “Millet-i Sadıka” olarak kabul edilen Ermenilerin türlü ihanetleri, birçok komita ve çetelerle cephe gerisindeki masum Türk ve Müslüman halka gerçekleştirdikleri tedhiş hareketleri karşısında uygulamak zorunda kaldığı Tehcir kararı nedeniyle olmayan bir Sözde Soykırım iddialarına karşı Türkiye yıllardır uğraşmaktadır. Tarihi belgelerle de olmadığı ispatlı bir yalana inananlar, yakın tarihte yaşanan; sanıkları, tanıkları ve daha gereken her türlü belgeleri ortada olan Hocalı Katliamı’nı Soykırım olarak tanımamakta ve hatta görmezden gelmektedirler. Buradan hareketle soykırım kavramının günümüzde insani ve vicdani olmaktan ziyade siyasi olarak algılandığı değerlendirilmektedir.
İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde yaşanan Hiroşima ve Nagazaki’ye (sırf gücünü test etmek amacıyla) atılan atom bombaları ile katledilen Japon halkı gibi, 1991-1995 Yugoslavya İç Savaşı sırasında Birleşmiş Milletler (BM) kapsamında görevli Hollanda askerlerinin gözleri önünde 11 Temmuz 1995'te Srebrenitsa'ya giren Mladic öncülüğündeki ağır silahlarla donatılmış Sırp ordusunun 8 bin 372 Boşnak'ı katlettiği gibi Hocalı’da yaşananlar da soykırımdır. Fakat bölgede yaşanan süreç incelendiğinde Hocalı Soykırımı eylemine bir günde girişilmemiş olduğu görülmektedir.
Sovyet Rusya’nın dağılma sürecinde Ermenistan 23 Eylül 1991’de Azerbaycan 18 Ekim 1991’de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu dönemde Türkiye merkezli bir dış politika izleyen Ebulfez Elçibey’in siyasetinden rahatsız olan Rusya ve İran’ın desteğini alan Ermenistan Karabağ bölgesini işgal etmiştir. Karabağ’ın başkenti Hankendi’nin işgalin ardından Azerbaycan ve Ahıska Türklerinden oluşan 2.605 aile, 11.356 nüfusun yaşadığı demiryolu ağının geçtiği ve bölgenin havaalanına sahip tek şehri olarak stratejik konumu nedeniyle Ermenilerin hedefi olan Hocalı, Ermeniler tarafından ablukaya alınmaya başlanmıştır. Yaklaşık beş ay devam eden abluka süresince kasabaya ulaşan bütün yolları ve elektrik hatları kesilmiş ve temel ihtiyaçlarından mahrum bırakıldıkları bir hayatı yaşamaya zorlanmışlardır.
20. yüzyılın son çeyreğinde Ermeniler tarafından gerçekleştirilen katliamdan ve Hocalı’yı işgalden önce Ermenilerin işgale zemin oluşturmak amacıyla Azerbaycan aleyhine miting ve protesto eylemleri başlattığı görülmektedir. Tehlikeyi anlayan halk savunma birlikleri kurmaya çalışmış olsa da yeterli silah ve gerekli mühimmatı sağlayamamıştır. 25 Şubat 1992 gecesi Hocalı'ya üç koldan saldırıya başlayan Ermeniler, Sovyet Rus ordusunun Hankendi’deki366. motorize alayının desteği ve bütün araçlarını kullanmak suretiyle şehri iki saat boyunca top ve tank ateşine tutmuştur. Ardından şehre giren Ermeni askerleri tarafından yıllarca hafızalardan silinmeyecek olan "Hocalı Katliamı" yapılmıştır. Fakat 25 Şubat 1992 günü saldırının hemen öncesinde Hocalı halkına kenti boşaltmaları halinde güvenliklerinin sağlanacağını duyuran Ermeniler ile 366. Sovyet motorize piyade alayı kaçmaya çalışanların önüne çıkarak hedef gözetmeksizin ateş etmişler ve çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan bu silahsız grupları da katletmekten çekinmemişlerdir. Katliamın yaşandığı 25/26 Şubat 1992 gecesi mevsimden dolayı dağların karla kaplı ve havanın -12 derece gibi oldukça çok soğuk olması kaçmaya çalışan sivil halkın donarak şehit olmalarında bir diğer etken olmuştur.
Resmi verilere göre, Hocalı Katliamı'nda 106'sı kadın, 70'i yaşlı, 63'ü çocuk olmak üzere 613 savunmasız durumdaki Azerbaycan vatandaşı (Azerbaycan ve Ahıska Türkü) hunharca katledilmiştir. 76’sı çocuk olan 487 kişi de ağır şekilde yaralanmıştır. Esir ve rehine olarak götürülen 1275 kişiden 150’sinin akıbetleri ise bugüne kadar hala belli değildir.
Olayın binlerce canlı tanıklarından hala hayatta olanları vardır. Ermeniler tarafından yapılanları anlatımlarında akla hayale gelmeyen yöntemlerle gerçekleştirilen katliamları, sağ kalanlara uygulanan işkenceler[1] gözler önüne serilmektedir. Tanık ifadelerinde "Annelerinin gözleri önünde derisi yüzülen çocuklar" olayının dehşeti yaşanmaktadır. Yine halen hayatta olan tanık ifadelerinde inanılması imkânsız “hamile kadınların karnındaki bebeğin ‘kız mı-oğlan mı’ bahsine giren” Ermeni çetelerinin canlı canlı nasıl karın deştikleri[2], katledilen yüzlerce Türk’e ait cenazeler ile birlikte yaralıların da canlı canlı yakılarak delilleri yok etmeye çalıştıkları, esirlerin canlı canlı kalplerinin söküldüğü görülmektedir. Canlı canlı Türk çocuklarının derisini yüzen Ermeni Doktor ZoriBalayan'ın itiraflarını artık bilmeyen, duymayan kalmamıştır. Değil bu vahşeti yaşamak, duymak bile insanı dehşete düşürmekte, yürekleri yakmaktadır. Fakat olmayan 1915 Sözde Soykırım yalanına inanan medeni (!) Batı, Hocalı’da yaşanan bu vahşeti soykırım olarak tanımamakta ısrar etmektedir. Uygar (!) dünyanın iki yüzlülüğü gün gibi ortadadır.
Ermeniler, uyguladıkları vahşetin izlerini silmeye çalışmış olsalar da cenazeler üzerinde yapılan incelemelerde katledilenlerin; yakın mesafeden ateş edildiği, derileri, başları yüzülen, canlı canlı yakılan, gözleri oyulan, kolları, bacakları, kafaları kesilenlerin olduğu görülmüştür. Maddi deliller, tanık ifadelerinden de yararlanılarak Ermeniler tarafından gerçekleştirilen bu insanlık dışı vahşet dünyanın gözleri önünde belgelenmiştir.
Karabağ bölgesinin işgali ve Hocalı Soykırımı’nın ardından 1 milyonu aşkın masun Azerbaycan vatandaşı yurtlarını terk etmek ve halen kaçkın hayatı yaşamak zorunda kalmış ve halen bu durumda yaşamaya çalışmaktadırlar.
Sonuç olarak;
Hocalı Soykırımı; uluslararası bütün hukuki antlaşmalar kapsamında BM “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi” nin 2. Maddesindeki “milli, etnik, ırki veya dini bir grubu, kısmen veya tamamen imha etme” tanımına tamamen uyduğu ve Jenosit/Soykırım kavramı ile örtüştüğü görülmektedir. Hocalı Soykırımı olayının ardından bölgeden elde edilen bütün belgeler, video görüntüleri, (2008 ve 2018 yılları arasında Ermenistan’da devlet başkanı olarak görev yapmış olan SerjAzatiSarkisyan başta olmak üzere) itiraflar, tanık beyanları katliamı ve soykırımı bütün yönleriyle ortaya çıkartmıştır.
27 yıl önce yaşanan Hocalı Soykırımı’nda esir Türklere; kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden uygulanan işkencelerin canlı tanıkları olayın en bariz delilleri olmasına rağmen halen hiç bir kimse yargılanmamıştır. Hocalı’dan olan bütün ailelerin bu soykırımdan mutlaka bir şehidi olduğu gerçeği vardı
Karabağ’ın işgali ve Hocalı Soykırımı olayı karşısında Rusya açıktan Ermenistan’ı desteklemiştir. Çünkü Hazar havzası için Karabağ, uluslararası ulaştırma ağlarına sahip olması ve coğrafi olarak askeri stratejik yönden de Hocalı önemli bir konuma sahiptir. Rusya böyle bir bölgenin Azerbaycan’da kalmasını uygun görmemiştir. Fakat Türkiye haricinde Türk Dünyası, İslam Ülkeleri ve İslam İşbirliği Teşkilatı Azerbaycan’a gereken desteği ve yaşanan olaylara tepkiyi göstermemişlerdir.
Hocalı Soykırımı bütün çıplaklığıyla ortadadır. Tarih sahnesinde kara bir leke olarak yer alan Hocalı Soykırımı’nın tanınması ve sorumluların yargı önüne çıkartılabilmesi için; BM Güvenlik Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, İslam İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve MİNSK Grupları tarafından gerekli yaptırımlar ve yasal işlemler bir an önce devreye sokulmalı, siyasal ve maddi kayıplar tazmin edilmelidir.
Bu güne kadar Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin defalarca çözüm amaçlı görüşmelerinden bir sonuç elde edilememiştir. Ermenistan yapılan bu soykırımı kabul ederek suçluların ceza almasını sağlamalı, işgal ettiği ve Azerbaycan’ın %20’sine tekâmül eden toprakları bir an önce terk etmelidir. Çünkü işgal ve soykırımları nedeniyle Türkiye ve Azerbaycan tarafından izole edilmiş durumda olan Ermenistan, bu nedenle Bakü-Tiflis-Ceyhan gaz boru hattı ile Bakü-Tiflis-Kars ulaşım projelerinden dışlanmış ve ekonomisi büyük zarar görmüştür. Bu nedenle Rusya ve Ermeni diasporasına mahkûm olan Ermenistan’ın ekonomik serbestiye erişebilmesinin yolu Türkiye ile Azerbaycan’dan geçmektedir.
Uygar(!) ve medeni (!) Batı ve diğer uluslararası camia Hocalı Soykırımı’nda olduğu gibi Myanmar’da, Doğu Türkistan'da, Libya'da ve Yemen’de de sınıfta kalmıştır. Peki Türk Dünyası ve İslam İşbirliği Teşkilatı ne zaman seslerini yükseltecekler ve “Yeter biz de varız” diyecekler? Bunu bir kere bir olarak, diri olarak diyebilseler, sorunlar kendiliğinden çözülebilecektir.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.
[1] TRT AVAZ, “Ay Yıldızın İzinde-AZERBAYCAN”, 18.01.2017, https://www.youtube.com/watch?v=D59tRzUJPWg
[2] Macit SOYDAN; “Tüyler Ürperten Ermeni Vahşeti 2”, Yeniçağ, 24.02.2009.