Logo
Çağ Üniversitesi
18.01.2020

İDLİB-LİBYA DENKLEMİNDE TÜRKİYE (İSMAİL CİNGÖZ)

İDLİB-LİBYA DENKLEMİNDE TÜRKİYE*

İsmail CİNGÖZ

Tunus’ta yaşanan halk hareketlerinin 2010 yılında “Arap Baharı” adıyla bütün Ortadoğu coğrafyasına yayılmasıyla birlikte Türkiye’nin dış politikası da bu minvalde şekillenmek durumunda kalmıştır. Hele ki 2011’de olayların Suriye’ye sirayetiyle birlikte sadece Türk dış politikası değil Suriye’den dalga dalga göç olayları iç politikasına da etki eden gelişmeler yaşanmıştır. Suriye olaylarının ülke güvenliğini etkiler boyutlara ulaşması üzerine Suriye içlerine kara harekatları düzenlemek zorunda kalan Türkiye; ilerleyen süreçte önce Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sahasında, ardından Libya üzerinden yeni krizlerle mücadele yürütmeye çalışırken Hatay’ın doğusunda başlayan İdlib çatışmaları nedeniyle zorlu ve yeni bir dönemece gelmiştir.

Suriye’de iç savaş boyutlarında yaşanan olaylarda İdlib önemli bir yere sahiptir. Hatay’ın doğu kısmında kalan İdlib bölgesinin çatışmasızlık bölgesi olması için Türkiye, Rusya ve İran tarafından 2016 yılının son günlerinde görüşmeler başlatılmıştır. Müteakiben; Türkiye, Rusya ve İran’ın inisiyatifi ele alarak Ocak 2017’den itibaren “Astana Süreci” adıyla başlayan görüşmeler dahilinde 17 Eylül 2018 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Soçi'de gerçekleştirdiği zirvenin ardından imzalanan 10 maddelik mutabakat zaptı [1] ile İdlib bölgesinin “silahsızlandırılmış bölge” ilan edilmesi kararı son derece önemlidir.

Lakin Türkiye’nin Doğu Akdeniz sahasındaki münhasır alan mücadelesinin Libya açıklarına kadar genişlemesi üzerine Suriye rejimi ile Rusya’nın İdlib bölgesine ortak operasyon düzenlemesi Türkiye’nin gündemine sıcak bir krizi daha yerleştirmiştir. Çünkü İdlib konusunda daha önce Rusya ile anlaşan, S-400 füze savunma sisteminin satışı ile Rusya’yla yakınlaşan Türkiye, Libya politikasında karşı karşıya gelmiştir. Zira Türkiye’nin, Fayez Al Sarraj Başkanlığındaki Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile 27 Kasım 2019 günü “Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması” ve “Güvenlik ve askeri işbirliğinin genişletilmesi” anlaşmalarını imzalamasına karşılık Rusya, isyancı general Halife Hafter güçlerini desteklemektedir.

Rusya’nın bu tutumu bilindiğinden hareketle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yıl sonu basın toplantısı esnasında Anadolu Ajansı muhabirinin "Rusya, Suriye'deki meşru hükümeti desteklediğini söylüyor. Ancak Batı basını, Rusya'nın Libya'da (BM'nin tanıdığı meşru hükümete karşı savaşan) Hafter'i desteklediğini; Rus güçlerinin Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu'nun saflarında yer aldığını yazıyor" şeklindeki sorusuna Putin, "Batı basınının yazdıklarına gerçekten inanıyor musunuz? Türkiye hakkında yazdıklarına bir baksanıza" yanıtının ardından "Hem başında Fayez Al Sarraj'ın bulunduğu hükümetle hem de Hafter ile temas içerisindeyiz "[2] sözleriyle Rusya’nın Libya hususunda, Türkiye ve Avrupa ülkeleri dahil olmak üzere bütün taraflarla diyalog halinde olduklarını söylemesi önemlidir. Ayrıca kısa bir süre sonra Suriye’nin, Rus şirketlerle birlikte Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarını başlattıklarını açıklaması Türkiye’nin Rusya ile Doğu Akdeniz ve Libya sahasında karşı karşıya geleceğinin işareti olarak okunmalıdır.

Libya meselesi, 2011’den bu yana Türkiye’nin ana gündemine yerleşen Suriye kadar önemlidir. Bu hususu kavrayan Türkiye karar alıcı mekanizmaları, yaşanacak gelişmelerde masada güçlü olabilmek için sahada da güçlü olmanın gerekliliğinden hareketle askeri ve diplomatik hamleler gerçekleştirmekte olduğu görülmektedir. Doğu Akdeniz sahasında İsrail ve Mısır ile ortak hareket eden Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Türkiye’yi İskenderun ve Antalya limanlarına sıkıştırma hamlelerine karşılık olarak Libya ile deniz yetki anlaşmalarıyla cevap veren Türkiye, önümüzdeki günlerde Libya’ya asker göndermeye hazırlanmaktadır.

2020’nin ilk günlerinde Libya’ya asker gönderilmesi konusunda 2 Ocak 2020 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) tezkere oylaması yapacak olan Türkiye’nin, bir taraftan da siyasi çözüme katkı sağlayabilmek için Tunus, Cezayir ve Katar ile işbirliği atağına geçtiği görülmektedir. Kuzey Afrika’da yaşanan gelişmelerde güç dengelerini değiştirebilecek etkiye sahip olması beklenen bu gelişme önemli olmakla birlikte işbirliğinin etkin kullanımına [3] bağlı olduğu da hatırdan çıkartılmamalıdır.

Türkiye’nin Tunus, Cezayir ve Katar ile işbirliği atağına, karşı hamle ise gecikmemiştir. Zira Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, yaptığı açıklama ile Yunanistan, (GKRY’ni kastederek) Kıbrıs Cumhuriyeti, Mısır ve Fransa arasında 4 ya da 5 Ocak 2020 tarihinde Mısır'ın başkenti Kahire'de bir zirve yapılacağını duyurmuştur. Dendias ayrıca, 2 Ocak 2020’de East-Med projesinin de Atina'da imzalanacağına dikkat çekerek, bu proje ile “…doğal gaz açısından kendi kendine yeter bir Avrupa yaratma konusunda kritik bir adım olduğunu…” [4] beyan etmiş olsa da ekonomik olmayacağı bilinmektedir. Zira Doğu Akdeniz sahasından çıkartılacak doğal gaz Türkiye by-pas edilerek Avrupa’ya satıldığı takdirde Rusya ve Kafkaslardan gelen/gelecek olanlardan daha pahalı olacağı için Avrupa tarafından tercih edilirliği şüphelidir.

Doğu Akdeniz ve Libya sahasında yukarıda bahsedilen hususlar yaşanırken Türkiye’nin etkinliğinin artması üzerine Ortadoğu coğrafyasının önemli bir aktörü olduğunu hatırlatırcasına Rusya’nın Türkiye’ye karşı hamlesi İdlib üzerinden olmuştur. Uzun bir süredir “çatışmasızlık bölgesi” ilan edilen İdlib’e Suriye rejimi ile birlikte karadan ve havadan yapılan saldırılar ile Türkiye’ye mesaj veren Rusya, devre dışı bırakılamayacağını göstermiştir. 1 Aralık 2014 tarihinde yapımına başlanan “Türk Akım” doğal gaz hattının 8 Ocak 2020 günü İstanbul’da açılış törenlerine katılması beklenen Putin’in, Erdoğan ile bir görüme de yaparak mevcut durum değerlendirmesi ile bir şekilde mutabakata varacakları da öngörülmektedir fakat Rusya tarafının bu görüşme öncesi elini güçlendirme adına İdlib’e harekât düzenlediği aşikardır.

Gerçekleşmesi beklenen bu görüşmenin önemli bir gündeminin de İdlib bölgesinden Türkiye’ye gelmesi muhtemel Suriyelilerin olacağı değerlendirilmektedir. Türkiye yeni bir Suriyeli göç dalgasını kaldıracak durumda değildir, bu durum en yetkili makamlar tarafından da açıklanmıştır. Bu minvalde Avrupa Birliği ülkeleriyle birlikte Rusya’ya baskı yapılabileceği hususu da masaya sürülebileceği hatırda tutulmalıdır. Çünkü muhtemelen 100 binin üzerinde olacağı değerlendirilen yeni bir sığınmacı dalgasının Türkiye topraklarına girmesinden endişe duyulmaktadır fakat en önemlisi ise sığınmacılar arasına karışması kuvvetle muhtemel ve 30-40 bin civarında oldukları değerlendirilen çeşitli örgütlere mensup silahlı milislerin olduğudur.

Rusya’nın Türkiye’ye yaklaşımları sadece Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye açısından değerlendirilmemelidir. Zira Azerbaycan ve Türkmenistan gazlarının da Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması projesinde önemli bir rol üstlenen Türkiye; uzun vadede Rusya’nın ekonomik rakipleri ile ticari ve stratejik ilişkiler içerisinde olacaktır. Bu nedenle Rusya’nın Türkiye ile gelecekteki ekonomik, siyasi ve stratejik ilişkilerinde etkin olmaya çalışacağı değerlendirilmektedir.

Sonuç olarak; Türkiye ile tarihi ortak bir geçmişi olan Libya konusu Türkiye’nin önemli gündem konularından biri olacağı anlaşılmaktadır. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin asker talebini oylayacak olan TBMM’nden “kabul” sonucu çıkmasına kesin olarak bakıldığından hareketle Türkiye, 1908-1911 yıllarında olduğu gibi Libya’yı savunmak durumunda kalacağı değerlendirilmektedir. Böyle bir durumda Rusya, İsrail, Yunanistan, GKRY ve Mısır ile de karşı kaşıya kalınacağına kesin gözüyle bakılmaktadır fakat ABD’nin tarafsız kalmayı tercih edeceği varsayılmaktadır. Çünkü ABD’nin tarafsız kalarak kim kazanırsa o tarafla iş birliğini sürdürerek zengin Libya petrollerini işletmeye devam edeceği öngörülmektedir.

Buradan hareketle son yıllarda ABD, NATO ve Batılı müttefikleriyle ilişkilerinde sıkıntılar yaşayan Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran ile askeri, ekonomik ve stratejik ilişkiler geliştirmeye çalıştığı görülmektedir. Hatta S-400 füze savunma sistemleri üzerinden Rusya ile, ekonomik olarak Çin ile ve siyaseten İran ile gelişme kaydeden ilişkilerin ne kadar hassas dengeler üzerinden yürümekte olduğu Suriye, Doğu Akdeniz ve Libya olayları ile ortaya çıkmıştır. Dolayısı ile jeostratejik konumu ile askeri ve ekonomik olarak kendi kendine yetersizlik halinde kuracağı her ilişkinin ne kadar kırılgan olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.

Bu nedenledir ki Türkiye karar alıcı mekanizmaları; kısa, orta ve uzun vadeli olarak askeri, ekonomik, tarım ve hayvancılık başta olmak üzere Türkiye’nin milli ve kendine yeter hale geleceği hamleleri hayata geçirmelidir. Bu hamleler yapılırken iç hesaplaşmalar bir kenara bırakılmak suretiyle; iktidar, muhalefet, sivil toplum kuruluşları, kamu ve özel kuruluşları ile hep birlikte bir seferberlik havasında hareket edebilmelidirler.

Türkiye, nükleer enerji başta olmak üzere devam eden enerji yatırımları tamamlanmalı, yeni projeler maksimum yerli sanayi kullanılmak suretiyle teknoloji transferleriyle birlikte hayata geçirilmelidir.

Türkiye’nin bu şekilde hareket etmeyi başarma azim ve kararlılığının görülmesi halinde Doğu Akdeniz’den çıkartılacak doğal gaz ve petrolün Avrupa’ya nakli için rotanın doğal olarak Türkiye’ye çevrileceği muhakkaktır. Yeter ki önce Türkiye bir bütün olarak buna inanmayı başarsın.

Son söz olarak; Ortadoğu’da dostluk ve düşmanlık tanımı bilinenin aksine çok farklıdır. Bir bölgede ittifak/müttefik ilişkisi yaşanırken, bir başka alanda karşı karşıya gelinebilmektedir. O nedenledir ki Türkiye, Doğu Akdeniz ve Libya konusunda yeni bir kriz yaşarken tez zamanda Suriye sorununu en az zararla kapatabilmek için Rusya, İran ve Suriye rejimi ile bir araya gelerek nihai bölgesel barışa giden bir süreci başlatmalıdır. Böylece Suriye krizini başarıyla kapatacak olan Türkiye, enerjisini Doğu Akdeniz ve Libya krizine yoğunlaştırarak ve bölgesel bir güç olarak krizi daha rahat bir şekilde yönetebilecektir.

 

İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.

 

[1] Sputnik; “İdlib Mutabakatı Zaptının 10 Maddesi”, 19.09.2018.

[2] Sputnik; “Putin'den AA Muhabirinin Sorusuna Yanıt: Batı Basınının Yazdıklarına Gerçekten İnanıyor Musunuz?”, 19.12.2019.

[3] Burhanettin DURAN; “Doğu Akdeniz’de Üç Kritik Adım”, Sabah, 28.12.2019.

[4] Ulaş BARIŞ; “Dörtlü Zirve, 4 ya da 5 Ocak'ta Kahire'de Toplanacak”, Kıbrıs Postası, 24.12.2019.

 

* 01 Ocak 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.