KRİZİ FIRSATA ÇEVİRMEK*
İsmail CİNGÖZ
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin Minneapolis Eyaletinde Polis memuru Derek Chauvin'in siyahi Amerikalı George Floyd'u 25 Mayıs 2020 tarihinde gözaltına alırken öldürmesinin ardından başlayan protestolar ülkede tansiyonun yükselmesine sebep olmuş ve ırkçılığa karşı yükselen sesler dünya genelinde de birçok ülkede yankı bulmuştur. Halen bazı ABD eyaletlerinde devam eden olaylar; Avrupa, Asya ve Avustralya’ya kadar geniş bir sahaya yayılarak Amerikan ırkçılığı karşıtlığı özelinde ABD karşıtı gösterilere dönüşmüştür.
Özgürlükler ülkesi olarak bilinen ABD'nin esasında hiç de öyle olmadığı uzun süredir biliniyor olmasına rağmen ilk defa bu kadar küresel boyutta dillendiriliyor olması önemlidir. Zira 2010’da Tunus’ta başlayan olayların Muhammed Buazizi isimli gencin uğradığı haksızlığı protesto etmek maksadıyla kendini yakmasının ardından Ortadoğu ülkelerine yayılan ve Arap Baharı adı verilen olaylar silsilesi örneğinde olduğu gibi bir domino etkisi yapma olasılığı üzerinde durulan George Floyd olayının daha büyük bir coğrafyada ve küresel boyutta yayıldığı görülmektedir.
George Floyd olayının Arap Baharı’nda olduğu gibi gösterilere sahne olan ülkelerde siyasi değişikliklere sebep olması beklenmemekle birlikte, ABD eyaletlerinde bir dağılmaya sebep olabilirliği halen muhtemel görülmektedir. Zira olayların bastırılması için ABD Başkanı Donald Trump tarafından bizzat verilen bazı emir ve talimatlara bazı eyalet valileri ile bürokratların açıktan direnmesi ve yerine getirmemesi ABD’de dağılma olabilir yorumlarına sebep olmaktadır.
"I can't breathe!" (Nefes alamıyorum) sloganları ile Washington DC, New York, Miami, Chicago, Los Angeles gibi ABD'nin önde gelen kentlerinin de aralarında bulunduğu onlarca şehirde yaşanan gösteriler; market ve işyerlerinden yağma, sabotaj, polis merkezleri ile polis araçlarının yakılması gibi kontrolden çıkmış halde devam etmektedir. 25 kentte gece sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Plastik mermi, jop ve biber gazı kullanarak öfkeli kalabalığı dağıtmaya çalışan yerel polislere, Başkan Trump’ın çağrısına rağmen bazı Eyalet Valilerinin eyalet polislerini olaylara müdahaleye sevk etme talimatı vermedikleri görülmektedir.
1 Haziran 2020 günü valilerle toplantı yapan Donald Trump; sokaklarda hakimiyetin sağlanabilmesi için olaylara sert şekilde müdahale edilmesini alışılmamış bir dille telkin etmesine rağmen valiler önlemlerin sertleştirilmesine ayak diremişlerdir. Ayrıca Trump, sert tedbirlerle birlikte protestocuların tutuklanmasını ve yargılanmasını teşvik ederken bir taraftan da gösterilere müdahale için ABD ordusunun muvazzaf aktif görev birliklerini (active duty troops) görevlendirmeyi düşündüğünü ve “Bir eyalet ya da şehrin halkın can ve mal güvenliğini sağlamak için gereken adımları atmayı reddetmesi halinde, ABD ordusunu bizzat devreye sokarak, sorunu onlar adına hızlıca çözerim”[1] şeklinde devam eden sözlerinin merkezi idare ile eyalet yönetimleri arasında gerilimin artmasına sebep olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Çünkü eyaletlerin gereken adımları atmayı reddetmesi halinde Başkan Trump’ın ABD ordusu ile birlikte 1807’den itibaren yürürlükte olan Ayaklanma Yasası’nı uygulayabileceği ihtimalini akıllara getirmiştir.
Ancak Başkan Trump’ın eyalet valilerinin iradesine karşı gelerek tek taraflı olarak asker gönderme yetkisine sahip olmadığını savunan New York Eyalet Başsavcısı Letitia James, yaptığı bir açıklama ile “ABD Başkanı diktatör değildir. Başkan Trump da New York eyaletine hükmetmez ve hükmedemez” demiş ve ardından “eyalet olarak gerekirse dava açmaya da hazır olduklarını” açıklamıştır. Savunma Bakanlığı yetkilisi Michele Flournoy ise Trump’ın söz konusu Ayaklanma Yasası’nı uygulamaya geçirmesi için “…başka çözüm yolu olmaması halinde askeri güçlerin devreye sokulması gerektiği…” şeklindeki görüş beyanından[2] da anlaşılacağı üzere Trump’ın bu kararı vermesi halinde uygulanabilirliğini daha en baştan tartışmalı hale getirmiştir.
***
ABD’de yaşanan protesto eylemleri George Floyd’un gözaltına alma işlemi esnasında polis tarafından öldürülmesinin ardından başlamıştır fakat son günlerde başka siyahi Amerikan vatandaşlarının da ardarda polis tarafından öldürülmesine bağlayanların olduğu görülmektedir. Floyd’un ölümü bardağı taşıran damla olmuştur aslında. Zira bu eylemler yıllardır devam eden ırkçılığın birikimi ile yaşanan sosyal patlamadır esasında. Çünkü beyaz polisin ABD’nin kuruluşundan itibaren ırkçı ve gaddar olduğu zaten bilinmektedir.
Harvard Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Timothy Mc Carthy bir açıklamasında, 1860'larda yaşanan Amerikan iç savaşından 1960'lardaki sivil haklar hareketlerine kadar geçen süreç içerisinde kolluk gücünün farklı şekillerde özellikle de siyahi vatandaşlara karşı sürekli baskıcı bir tutumda olduğunu anımsatmasının ardından, ABD polis teşkilatındaki ırkçılık ve şiddet meylinin aslında ülkenin kuruluşundan bu yana var olduğunu belirtmiş ve siyahilere karşı ayrımcılığı "ülkenin kadim sorunu" olarak tanımlamıştır. Mc Carthy’in, "ABD tarihinde, kurumsallaşmış beyaz üstünlükçülüğünün ve kolluk gücü ya da kanun dışı infazcıların siyahilere karşı şiddet uygulamadığı tek bir gün yoktur" sözleri[3], yaşanan protesto eylemlerinin sebebini adeta gözler önüne sermiştir.
Uluslararası kamuoyuna yıllardır özgürlükler ülkesi olarak pazarlanan ABD’nin aslında bir polis devleti olduğu, polisin gölgesinden bile korkulduğu ve polis şiddetinin aslında her zaman olagelen sıradan bir durum olduğu son zamanlarda yaşanan olayların ardından daha fazla dile getirilmeye başlandığı görülmektedir. Hatta son gelişmeler üzerine yoğunlaşan çeşitli sempozyum ve açık oturum programlarında “ABD’de polis tarafından vurularak öldürülenlerin yıllık 1000-1100 civarında ve bunların da ortalama %30’dan fazlasının siyahi olduğu” söylenmektedir. Buna mukabil ülkede çeşitli saldırı eylemleriyle hayatını kaybeden polis oranının da ciddi rakamlarda olduğu hatırda tutularak; siyahilere karşı ön yargısının savunma iç güdüsüyle birleştiğinde polis şiddeti ortaya çıkıyor tezi öne sürülebilir.
Bir de Kuzey Carolina Eyalet Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Stephen Ferguson’un tespitlerine göre, silahlı saldırı olaylarına karışan polisler %98 oranlarında ceza almadıkları görülmektedir. Ferguson’un yaptığı değerlendirme incelendiğinde; ABD’de yaşanan polis şiddetinin, polisin eğitiminden kaynaklıdır. Ayrıca polis sendikaları ile silahlanma taraftarları örgüt ve gruplar da polis şiddetinin önlenmesine yönelik köklü değişimlere izin vermemektedir. Buradan hareketle "Sorun aslında sadece polisin davranışlarıyla ilgili değil kurumsal bir sorundur"[4].
***
George Floyd cinayeti protestoları bir çok şehirde devam ederken, 12’nci gün başkent Washington DC'de bir araya gelen gruplar şu ana kadar yapılan protestoların en büyüğünü sergilemişlerdir. Bu arada bazı eyalet yetkililerinin, göstericiler arasında yer alan ve kışkırtıcılık yapan aşırılık yanlılarının bölge halkından olmadıkları ve provokatörlük yaparak halkı kışkırttıkları[5] açıklamaları önemlidir. Hatta halkın eylemlere yoğun bir şekilde katılımlarını sağlamak ve yağmaya teşvik etmek için ciddi paralar dağıtıldığı iddiaları görülmektedir. Durum böyle olunca eylemleri kimler organize ediyor, kimler katılıyor, kargaşayı kimler istiyor? soruları akla gelmektedir.
ABD’de gösterilere karışarak protestocuları tahrik ettiğinden şüphelenilen dört grubun öne çıktığı görülmektedir:
- Ku Klux Klan ve Neo-Nazi türü oluşumlara sahip olmakla övünen Beyaz Irkın Üstünlüğünü Savunanlar (White Supremacists)
- Hükümet karşıtı milis bir grup Boogaloo Boys
- Devleti gayrimeşru gören ve kaos isteyen bir yapılanma Anarşistler
- Faşizm karşıtlığı ile öne çıkan ve anti-fascist’in kısaltması ANTİFA
Minnesota Valisi Tim Walz, teyit edilmemiş bilgilere atıfta bulunarak “beyaz ırkın üstünlüğünü savunan gruplar” oluşumunu hedef gösterirken, Başkan Donald Trump, “Antifa” grubunu işaret etmiştir. Adalet Bakanı William Barr ise Antifa ve benzeri grupları kastederek yaptıkları gösterileri “yurtiçi terör eylemi”’ olarak nitelemiş ve gereğinin yapılacağını söylemiştir[6]. Başkan Trump’ın başka bir açıklamasında yine “ANTIFA” ile “radikal solu” sorumlu tuttuğu görülmektedir[7].
ABD’de devam eden gösterilerden sorumlu tutulan gruplar içerisinde en dikkat çeken kuşkusuz ANTİFA’dır. Çünkü ANTİFA son yıllarda Suriye sahasında yer almaktadır. Zira dünyadaki birçok radikal sol örgüt üyesinin yaptığı gibi Suriye’ye gelerek YPG/PKK’ya katılan ANTİFA, burada aktif olarak askeri eğitim almış ve Suriye sahasında Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Milli Ordusu’na karşı bizzat savaşmıştır. Suriye’de askeri eğitimle birlikte; milis yapı kurma, gerilla taktikleri ve bomba düzenekleri kurma eğitimleri de alan ANTİFA’nın[8] şimdilerde ABD’de düzenlenen halk eylemlerinde yer alıyor olması çok önemlidir. Terör eğitimi almış ve fiilen sahada çatışmış bir örgütün halk olaylarını şiddetlendireceği muhakkaktır.
George Floyd cinayeti nedeniyle ABD’de başlayan olaylar, küresel bir tsunamiye yol açmış ve “George Floyd için adalet” sloganıyla dalga dalga bütün dünyaya yayılmış ve yayılmaya da devam ettiği görülmektedir. En şiddetlisi Londra’da olmak üzere İngiltere’ye sıçrayan gösteriler Luton kentinde de düzenlenmiştir. Başlıca Arjantin’de Buenos Aires, Meksika'nın Mexico City, Almanya’nın Berlin, Frankfurt, Köln, Hamburg ve Münih, Fransa’nın Paris, Marsilya, Lyon, Nantes ve Lille, İtalya’nın Bologna, Belçika’nın Brüksel, Japonya’nın Tokyo, Güney Kore’nin Seul, Tayland’ın Bangkok, Avustralya’nın Sydney ve Brisbane şehirlerinde onlarca gösteriler düzenlenmiş, binlerce insan ABD ırkçılığını protesto etmiştir. Türkiye/İstanbul’da da yapılan benzer protesto eylemi ile ABD kınanmış ve adalet çağrısı yapılmıştır. Bazı ülkelerde ABD Büyükelçilikleri göstericiler tarafından taşlanmıştır. Bir çok ülkeden de kınama mesajları yayınlanmış olması önemlidir.
Sonuç olarak;
ABD'de yaşanan olaylar incelendiğinde çok katmanlı bir kriz yaşanmakta olduğu görülmektedir. Küresel bir kriz haline gelen Covid-19 salgınından en fazla etkilenen ülke ABD olmuştur. Kapsayıcı bir genel sağlık sistemine sahip olmayan ve 330 milyonluk ABD nüfusu içerisinde %13’lük bir orana sahip siyahilerin Covid-19 salgınından en fazla etkilenen kesim olarak korku ve belirsizlik içerisinde oldukları bir süreçte cereyan eden ırkçı endeksli polis cinayeti, yıllardır baskı altında yaşayan siyahilerin sokağa inmesine sebep olmuştur. Siyahileri destekleyen grup ve kişilerin de yoğun desteği ile hızla eyaletlere doğru yayılırken bir taraftan da dünya geneline yayılması ABD yönetimini içte dışta zor durumda bırakmıştır.
ABD’de devam eden protesto eylemleri hakkında yapılan kamuoyu yoklamalarına göre ankete katılan ABD vatandaşları arasında %64 oranında destekleniyor, %27 desteklenmiyor ve %9’unun ise ne hissettiklerinden emin olmadıklarını[9] beyan etmesi protesto eylemlerinin bir süre daha devam edeceği şeklinde yorumlanmaktadır.
Yaşanan halk olayları, ABD yakın tarihi içerisinde değerlendirildiğinde bir devrim niteliği taşımaktadır ve bazı eyalet valileri açıktan Başkan Trump’a, dolayısı ile Birleşik Devletler merkezi yönetimine karşı duruyor olmaları çok önemli bir gelişmedir. Başkan Trump’ın “Ayaklanma Yasası” kapsamında olayların yaşandığı eyaletlere asker gönderme söyleminin “yasal olarak her ne kadar yetkisi var görülse de valilerin izni olmadan asker gönderme yetkisinin olmadığı” görüşlerinin ağır bastığı görülmektedir. Dolayısı ile merkezi yönetim ile eyaletler arasında idari kriz yaşanmaktadır. Buradan hareketle ABD olaylarının Suriye örneğinde olduğu gibi uzun süreli olarak devam etmesi halinde bazı eyaletlerin birlikten ayrılma resti çekecekleri kuvvetle muhtemel görülmektedir.
ABD’yi yeniden büyük yapmak iddiasıyla göreve gelen ama "ABD tarihindeki en kötü başkanlardan biri" olarak eleştirilen Trump’ın; aldığı kötü, dengesiz ve faşizan kararlarla hayal kırıklığı yaratmakla birlikte, kurumları, değerleri, ideolojileri ve hatta duyguları yıkan bir figür olmakla suçlanmasına rağmen 2020 sonunda yapılacak seçimlerde tekrar aday olmasına kesin gözüyle bakılmaktadır. Fakat Covid-19 salgını nedeniyle Başkan Trump’ın adaylığını resmen açıklayacağı kurultayı yapacak yer bulamaması enteresandır. Zira kongre yapmayı planladığı eyaletlerin valileri Covid-19 salgınının yayılabileceği endişesiyle kongre salonlarından hizmet alınmasına müsaade etmedikleri bilinmektedir.
Yaklaşan Başkanlık seçimlerinde zorlanacağının farkında olan Trump, kötü idare ve kötü giden ekonomi nedeniyle eleştirilere maruz kalırken bir de Covid-19 salgını sürecinde kapsayıcı sağlık hizmetlerinin olmaması nedeniyle yaşanan sağlık hizmetleri krizlerine, Geroge Floyd cinayeti bahanesiyle başlayan halk hareketleri adaylık sürecini iyice çıkmaza sokmuştur. Kamuoyunu rahatlatabilmek için bizzat Trump’ın talimatıyla açılan ekonomik paket ile hane başına 1.200 dolar yardım, piyasalarda yaşanan pahalılık nedeniyle halkın zaruri ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemiştir. Fakat iyi bir tüccar, iyi bir şovmen ve ABD halkının hassasiyetlerini çok iyi bilen Başkan Trump’ın; kazanma şansının düşmeye başladığı bir dönemde patlak veren George Floyd olayını lehine çevirmek için halkı “biz ve onlar” olarak bölmeye ve Cumhuriyetçileri yanında tutmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.
Bu arada Washington DC Belediye Başkanı Muriel Bowser’in Beyaz Saray yakınlarında düzenlenen gösterilere müdahale edilmeyeceğini, ordunun vatandaşların üzerine sürülmesine “hayır” dediklerini ve “bir sonraki hayırı Kasım 2020’de diyeceğiz” sözleri çok manidardır[10]. Ancak ABD eski Başkanı Barack Obama’nın eski başkan yardımcısı Demokrat Parti aday adayı olan Joe Biden’in gösterilmesi “Demokratların zayıf bir aday çıkarttıkları” şeklinde yorumlanmıştır. Ancak ülke nüfusunda %13’lerde yer alan siyahilerin Biden’i seviyor olması ve %10’lardaki Hispaniklerin de Biden’i destekleyecekleri varsayılmaktadır. Fakat şehirlerin en kötü semtlerinde yaşayan ve en kötü eğitim veren okullarda okuyan, iş bulabilmekte zorlanan, hatta en düşük ve beden işçiliği gerektiren işlerde çalışan siyahiler ile Hispaniklerin oylarının ne kadarı Biden’e dönecektir bunu net olarak tahmin etmek oldukça zordur.
ABD’de bunlar yaşanırken Türkiye açısından tarihi fırsat imkanları doğduğu görülmektedir. Çin’de Covid-19 salgını ile başlayan ekonomik krizin ardından ABD’de başlayan ve küresel boyuta evrilen ırkçılık karşıtı eylemleri Türkiye fırsata dönüştürmelidir, buna imkân ve kabiliyeti vardır. Covid-19 sürecinden itibaren Türkiye’nin ABD’ye ihracatında gözle görülür oranda bir artış yaşanmaktadır. Türkiye için inanılmaz ihracat fırsatları yakalama imkanları kaçırılmamalıdır ama devlet kontrolü ve garantisi altında ivedilikle bu eksenli bir dizi ticari programlar devreye alınmalıdır.
Dünyanın dev tedarikçisi Çin’in ekarte edildiği bu süreçte dünya genelinde el değiştirmeye başlayan tedarikçi zincirine Türkiye de “güvenilir tedarikçi” sıfatıyla dahil olmalıdır. Çünkü ABD pazarına girmeye çalışan Tayvan, Hindistan, Vietnam, Mısır ve Ürdün ile yarışacak olan Türkiye, kaliteli ürünlerle ve zamanında teslimatlarıyla “güvenilir tedarikçi olarak” piyasada tescil edilerek bu sürece dahil olmalıdır. Geçmişte olduğu gibi bazı fırsatçıların bozuk ve kalitesiz ürünlerle tedarik zinciri kurmalarına izin verilmemelidir. Zira Türk Mallarına güven sarsılırsa yeniden düzeltme imkânı çok zor olacaktır.
Son söz olarak; PKK terör örgütünün Suriye kolu YPG’yi terör örgütü olarak görmeyen ABD yönetiminin şimdilerde YPG/PKK tarafından yetiştirilmiş bir örgüt olan ANTİFA’dan şikayetçi olması önemlidir. Çünkü yıllardır PKK terör örgütü ile mücadele eden Türkiye bu durumu çok iyi kullanmalıdır. Terör örgütünü destekleyen devletlerin yıllar sonra aynı örgütün eylemlerine maruz kalacağı örneğini ANTİFA ile somut olarak ABD üzerinden dünya kamuoyuna göstererek, teröre verilen desteğin kesilmesi gerekliliğini bir kez daha gözler önüne sermelidir.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.
[1] Mete Han KUTLUSAN; “Amerikan Ordusu Trump'ın Kararına Direniyor”, 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 05.06.2020.
[2] “Trump’ın Orduyu Devreye Sokma Yetkisi Var mı?”, 03.05.2020.
https://www.amerikaninsesi.com/a/trump-in-abd-ordusunu-devreye-sokma-yetkisi-var-m%C4%B1-/5446625.html
[3] Kasım İLERİ; “Uzmanlara Göre ABD'deki Protestolar ‘Polis Şiddetini Körükleyen’ Trump'a Karşı Ayaklanma”, A.A., 05.06.2020.
4] Milliyet Gazetesi; “Son Dakika... ABD'de George Floyd Protestosundaki Görüntüler Depreme Yol Açtı!”, 05.06.2020.
[5] Masood FARİVAR; “ABD’de Hangi Gruplar Şiddeti Körüklüyor Olabilir?”, 03.06.2020. https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-deki-protestolarda-hangi-gruplar-siddeti-korukluyor-olabilir-/5446500.html
[6] Masood FARİVAR; “ABD’de Hangi Gruplar Şiddeti Körüklüyor Olabilir?”
[7] Deutsche Welle Türkçe; “ABD’de Protesto Dalgası Tüm Ülkeyi Sardı”, 31.05.2020.
[8] Ömer ÖZKİZİLCİK ve Kutluhan GÖRÜCÜ; “5 Soru: Antifa-YPG İlişkisi”, SETAV, 03.06.2020.
[9] Nethaber; “Amerika Daha Çok Karışacak! Halkın Yüzde 64'ü Olaylara Sempati Duyuyor”, 03.06.2020. https://www.nethaber.com/dunya/amerika-daha-cok-karisacak-halkin-yuzde-64u-olaylara-sempati-duyuyor-23023
[10] Milliyet Gazetesi; “Son dakika... Köprüyü geçtiler! Dünya bu fotoğrafı konuşuyor”, 07.06.2020.
* 10 Haziran 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.