MUĞLAK BARIŞ KİMİN ZAFERİDİR?
İsmail CİNGÖZ
Ermeni askerlerinin bitmek bilmeyen tacizlerinden sonuncusunun gerçekleştiği 27 Eylül 2020 günü Azerbaycan’ın karşı harekât başlatması ile yaşanan Azerbaycan-Ermenistan çatışmaları 44 gün sürmüştür. Ermenistan askerleri her zaman olduğu gibi bu çatışmalar esnasında da bütün dünyanın gözü önünde defalarca sivil yerleşim yerlerini bombalamış ve eskiden olduğu gibi yine kadın çocuk demeden onlarca masum sivil Azerbaycan Türkü’nü katletmiştir.
Azerbaycan’ın işgal altındaki Karabağ topraklarını bir bir kurtararak ilerleyişi esnasında sessizliğini koruyan (ve bu arada ilk günden itibaren “Bu kadar sessiz kalmasının arkasında ne olabilir” diye merak edilen) Rusya, nihayetinde devreye girmiş ve 9 Kasım 2020 günü Ateşkes Anlaşması imzalanmış ve bir gün sonra çatışmalar sona ermiştir. Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan Ateşkes kararı; Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in; Ermenistan ve Azerbaycan’ın "tam bir ateşkes” konusunda anlaştığını bildirmesi, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın yenilgiyi kabul ettiğini açıklaması ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in de teyidiyle uluslararası kamuoyuna ilan edilmiştir. Ancak anlaşma içeriği hakkında taraflardan ve Türkiye’den yapılan farklı farklı bildirimler, bazı soru işaretlerini de beraberinde getirmiştir.
Ateşkesten hemen sonra;
Putin; “Dağlık Karabağ krizinin adil koşullarda, uzun vadeli çözümü için gerekli şartları oluşturacağı, varılan üçlü anlaşma ile sorunun çözümünde (nihai) bir nokta olacağı…"
Aliyev; “Ermenistan'ın Dağlık Karabağ’dan birliklerini çekmesi için bir takvim üzerinde anlaştıklarını ve ateşkesin uygulanmasında Türkiye’nin de rol oynayacağı…”
Paşinyan; “Askeri durumu analiz ettik ve bu karara vardık. Anlaşma benim ve halkım için tarifsiz bir şekilde acı verici…”
Arayik Harutyunyan (Dağlık Karabağ’ın sözde lideri); "Durumun zorluğunu hesaba katarak daha fazla can kaybı ve Dağlık Karabağ'ın tamamının kaybedilmesini engellemek için ateşkes kaçınılmaz olmuştur"
Açıklamaları[1] ardarda gelmiştir.
Türkiye’den ve Azerbaycan’dan yapılan bazı açıklamalarda ise Türkiye ile Rus askerlerinin Karabağ Bölgesinde gözlemci olarak birlikte yer alacakları haberlerinin servis edilmesi üzerine, Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov’un “Dağlık Karabağ'daki ateşkesi gözlemleyecek Rus Barış Gücü askerleri dışında başka asker konuşlandırılmayacağı, bölgede Türk birliklerinin olmayacağı, Karabağ'da Türk askerlerinin bulunmasının kararlaştırılmadığı, ayrıca bu Ateşkes Anlaşması’nda Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesindeki Minsk Grubu'nun eş başkanlığını yapan Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'nin de yer almadığı” açıklaması[2] gelmiştir.
Hemen sonra Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un da "Türk ortaklarımızla Azerbaycan topraklarında, çatışma bölgesinin yakınında olmayan gözlem merkezinin oluşturulması konusunda anlaştık." İfadelerinin[3] kullanılması, özellikle Türkiye kamuoyunda “Karabağ’da neler oluyor?” türünden sorulara ve endişelere sebep olmuştur. Çünkü bu süreçte Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan ısrarla Türk askerlerinin Rus askerlere ancak “Karabağ’a bitişik olmayan Azerbaycan topraklarında” eşlik edeceğinin vurgulanması olayı daha da karmaşık hale getirmiştir. Zira adeta Karabağ’ın Azerbaycan toprağı değilmiş gibi davranıldığı gözlemlenmiştir.
Daha sonra anlaşıldı ki ateşkes anlaşmasının 5’inci maddesi; "Anlaşmanın taraflarca uygulanması üzerindeki kontrolün etkinliğini artırmak için, ateşkesi kontrol etmek üzere bir barış gücü merkezi oluşturulacak" ifadesiyle, merkezin nerede, kimler tarafından oluşturulacağına ve barış gücünde yer alacak ülkelere dair detaylara yer verilmediği görülmüştür.
Anlaşmanın bu tür bazı muğlak ifadelerle imzalanmasından sonra Azerbaycan’ın, Türkiye'nin de Rus askerleriyle birlikte barış gücünde yer alması için çok çabalamasına rağmen Rusya ve Ermenistan'ın buna karşı çıkması sonucu, bu muğlaklığın sonradan yapılacak farklı bir mutabakatla belirlenmesi konusunda uzlaşılmıştır. Ancak Aliyev'in anlaşma metninde resmen yer almasa da Türkiye'nin 5’inci Madde'de belirtilen "barış gücü merkezinde" Rusya'yla birlikte yer alacağını söylediği[4] uluslararası basın kuruluşları tarafından servis edilmiştir.
Karabağ Ateşkes Anlaşması detaylarını ve muğlak ifadelerinin netleştirilmesi için Türkiye’ye gelen Rus heyeti ile Ankara’da görüşmeler yapılmıştır. 14 Kasım 2020 günü Türkiye Millî Savunma Bakanlığı tarafından “Bakanlıkta Türk ve Rus askeri heyetleri arasında Karabağ'daki ateşkes sonrasında yürütülecek çalışmalar ile Suriye'deki durumun ele alındığı teknik görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmelere önümüzdeki günlerde devam edilmesi planlanmaktadır” açıklaması yapılmış fakat detay bilgileri paylaşılmamıştır. Ancak bu açıklama içeriğinden Türk askerinin Karabağ’daki konumu hakkında mutabakat sağlanamadığını yorumlamak mümkündür.
İmzalanan Karabağ Ateşkes Anlaşması’nda dikkat çeken bir başka ayrıntı da Karabağ Bölgesi’nin statüsünün belirtilmediğidir. Bu boşluğu anında değerlendiren Ermenistan Devlet Başkanı Armen Sarkisyan; “Karabağ bölgesinin gelecekteki statüsünün netleştirilmesi için acilen uluslararası müzakere yapılmalıdır. Bu konuda yetki; Rusya, ABD ve Fransa'nın eş başkanlığını yaptığı Minsk Grubu'ndadır” açıklaması üzerine Rusya’dan bir karşı açıklama yapılmıştır. Rusya, Sarkisyan’ın sözlerine; “Dağlık Karabağ'ın statüsü konusunun, Ermeni ve Azerbaycan mültecilerinin bölgeye geri dönmesi sonrasında etnik ve mezhepsel durum da hesaba katılarak ele alınması gerektiği”[5] cevabını vermiştir. Ancak bu cevapta “mülteciler, geri dönüşler, etnik ve mezhepler” kelimelerinde ince tuzaklar olduğu görülmektedir.
Komplike olarak bir yandan müzakere süreci işlerken, yaklaşık 30 yıl sonra topraklarının bir kısmını olsun kurtarmanın verdiği gururla haklı olarak Azerbaycan tarafında zafer sevinçleri yaşanmıştır. Ermenistan tarafında ise yenilgiyi kabul ederek ateşkes imzalanması halkı sokağa dökmüş ve Ermenistan parlamento binası basılmıştır. Bu gelişme üzerine “ateşkes anlaşmasını Ermenistan Ordusu’nun baskısı sonucu onayladığını” açıklayan Paşinyan’ın “bu zafer değil ama kendimizi hiçbir zaman yenilmiş de saymayacağız. Bu ulusal birliğimizin ve yeniden doğuş döneminin başlangıcı” sözleri[6] göz ardı edilemeyecek kadar önemli ve dikkat çekicidir. Çünkü bu sözleriyle Paşinyan; hali hazırda bir Ateşkes Anlaşması imzalanmış olsa bile uzun vadede Ermenistan’ın toparlanmasının ardından sözde kaybettiği bu toprakları tekrar işgale kalkışacaklarını üstü kapalı olarak ilan etmiştir.
Dolayısı ile Paşinyan’ın bu açıklaması barışın kalıcı olmayacağını açıkça duyururken sözde Karabağ Ermeni yönetiminin “Savaş birkaç gün daha devam etseydi bütün Karabağ'ı kaybedecektik” açıklamasından sonra Rus medya devi Sputnik'in Ermeni patronu Margarita Simonyan’ın da "Eğer Rusya olmasaydı Karabağ önümüzdeki hafta tamamen kaybedilebilirdi" sözleri, imzalanan Ateşkes Anlaşması sayesinde Karabağ'daki varlık ve iddialarını sürdürebilme imkânı bulmaktan memnuniyetlerini göstermektedir.
***
Sovyet Rusya’nın dağılmasının ardından çekildiği topraklara geri dönebilme fırsatı yakalayan Rusya, 10 Kasım 2020 günü yürürlüğe giren Karabağ Ateşkes Anlaşması kapsamında, aynı gün yaklaşık 2000 askerden oluşan zırhlı birlikleriyle Karabağ Bölgesi’ne girmiştir. Rus askerleri ilk etapta Hankendi, Ağdam, Laçin, Terter ve Ağdere bölgelerine yerleşerek kontrolü ele almıştır.
Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) Başkanı Aleksandr Bortnikov, en az 5 yıl kalması planlanan Rus askerlerinin Ermenistan-Nahçıvan Bölgesi’nde 2 noktaya, Ermenistan-İran sınırında ise 5 noktaya sınır karakollarının konuşlandırıldığını belirtmiştir[7]. Bu bölgeler içerisinde çok büyük stratejik öneme haiz olan Laçin Koridoru ile Zengilan Koridoru’nun da yer alması dikkat çekmektedir. Zira Dağlık Karabağ ihtilafının çözümünde son anda da olsa fiilen devreye giren Rusya, en önemli aktör halini alarak yeni ve karmaşık bir denklem oluşturmuştur. Böylelikle kontrollü şekilde Türkiye’yi de yanına alan Rusya, Suriye örneğinde olduğu gibi Dağlık Karabağ Bölgesi’nde Batı ülkelerine yer vermeden ve Minsk Grubu'ndan ayrı bir formatla bölgesel bir işbirliğini geliştirmeyi formüle ettiği anlaşılmaktadır.
Buradan hareketle resmin bütününe bakıldığında asıl kazananın Rusya olduğu kanısı oluşmaktadır. Zira Karabağ’da çatışmalara sessiz kalarak Azerbaycan’ın ilerlemesine göz yummuş ve topraklarının bir kısmını kazanmasına kontrollü şekilde müsaade etmiştir. Aynı zamanda Ermenistan’ın ezici bir şeklide yenilmesini sağlamış ve iki tarafın da kendisine itiraz edemeyeceği bir ana gelindiğinde devreye girmiş ve bitirici stratejik hamleyle bölgeyi kontrol edebilecek şekilde konuşlanmıştır. Dolayısı ile Rusya, Kafkaslar’da hala en güçlü oyuncunun kendisi olduğunu göstermiştir.
Rusya hamlelerini satranç mantığı ile yaparken, 30 yıla yaklaşan bir süredir işgal altındaki topraklarını müzakere ile alamayan Azerbaycan’a en azından topraklarının bir kısmını olsun savaşarak kurtarması fırsatıyla kısmi başarı şansı vermiştir. Azerbaycan’ın başarısı (işgal altındaki topraklarının önemli bir bölümünü kurtarması başarıdır) küçümsenmemekle birlikte, ters açıdan bakıldığında “birkaç gün içerisinde işgal altındaki bütün topraklarını kurtarma fırsatı var iken” ateşkese razı olması, Rus askerlerinin bölgenin stratejik bölgelerine yerleşmesine müsaade etmesi ve Dağlık Karabağ Bölgesi’nin statüsünün belirlenmemesi, uzun vadede yeni sıkıntıları kuvvetle muhtemel hale getirmektedir.
Buradan hareketle Rusya, Ermenistan’ın tam anlamıyla teslim bayrağını çekmesine razı olmayarak Azerbaycan’ın Türkiye ile birlikte tam manasıyla bir zafer kazanmasına engel olmuş ve “Barış Gücü” edasıyla Karabağ’ın stratejik bölgelerine, Laçin Koridoru’na ve Nahcivan-Azerbaycan arasında yer alan Zengilan Koridoru’na yerleşmiştir. Barış Anlaşması kapsamında Türkiye, Nahcivan üzerinden Zengilan Koridoru ile Azerbaycan’a ve Türk Dünyasına kapı açma fırsatı yakalamış görülse de Rusya, Türkiye’yi devre dışı bırakarak “Türk Kapısı” olarak bilinen bölgeyi “Rus Kapısı” haline dönüştürmüştür. Zira stratejik bölgelerin, Laçin Koridoru’nun ve Zengilan Koridoru’nun kontrolüne sahip olan Rusya, bu sahalardan/yollardan kimin geçip-geçmeyeceğine, nelerin geçirilip-geçirilmeyeceğine de karar veren taraf haline gelecektir.
Sonuç Olarak;
Anlaşma metnindeki muğlaklığın giderilmesi için görüşmeler başlamış olsa da;
-Operasyon lojistik merkezinin neden Ermenistan olarak belirlendiği, Laçin Koridoru’nun kontrolünü elinde bulunduracak olan Rusya’nın Ermenistan’ı silahlandırması ihtimalini nasıl engelleyeceği veya kendisinin silahlandırıp-silahlandırmadığının nasıl denetleneceği,
-Hocalı, Hocavend, Hankendi, Ağdere başta olmak üzere kurtarılamayan ve statüsü tanımlanmadan fiilen Ermenistan’a bırakılarak Azerbaycan’a teslim edilmeyen toprakların ne olacağı,
-Bütün bu süreç yaşanırken Türkiye’nin ve Türk askerinin konumunun ve görevinin neleri kapsadığı,
gibi soruların cevapları henüz verilmiş değildir.
Sorular bunlarla sınırlı değildir elbette.
Karabağ’ın bir bölümünde kalmaya devam edecek olan Ermeniler ile geri dönmelerine müsaade edilecek olan Ermenilerin bir süre sonra, Hocalı örneğinde olduğu gibi Rus Barış Gücü’nün de yardımlarıyla yeni soykırımlar yapmayacaklarını kim sağlayacaktır?
Satranç oyuncusu gibi hareket eden Rusya’nın yılar sonrasını, onlarca hamle sonrasını ve uygun zemini yakalayacağı zamanı düşünerek hareket ettiği unutulmamalıdır. İlk etapta 5 yıl olarak planlanan Rus askeri varlığının kalıcı hale gelmesi önlenebilecek midir? Çünkü 5 yıllık periyotlarla uzatılabileceği maddesi buna cevaz vermektedir.
Karabağ’a Rus askerleri yerleştiği müddetçe tam bir zaferden söz edebilmek mümkün müdür? Zira Karabağ Bölgesi’ne yerleşme mantığı incelendiğinde Rusya yeni bir işgal kuvveti görüntüsü sergilemektedir. Çünkü anlaşma kapsamında Ermeni askerlerinin çekilmesine müteakip Azerbaycan’ın kontrolüne verilecek olan bazı toprakları da içerisine alacak şekilde Rus askerinin yerleşiyor olması işgal değil midir?
Seçim atmosferinin dağılmasından sonra ABD’nin de bölgeye nüfuz girişimleri olacağı beklenmelidir. Dolayısı ile bir süre sonra ABD’nin Ermenistan ve Gürcistan üzerinden hareketle, bölge üzerine olası hamleleri için tedbirler düşünülmüş müdür?
Türkiye karar alıcı mekanizmaları devam etmekte olan Türk-Rus müzakereleri ile bu soruların olası sonuçlarına göre kararlar alınmasını mutlaka sağlamalıdır.
Son söz olarak; Aynı zamanda Ateşkes Anlaşması’ndaki muğlaklıklar giderilmeden, ihtilaflı konuları çözüme kavuşturmadan, Hocalı, Hocavend, Hankendi, Ağdere başta olmak üzere zımnen Ermenistan kontrolüne bırakılmış Azerbaycan topraklarının kurtarılması sağlanmadan (Azerbaycan’ın Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen toprak bütünlüğü sağlanmadan) ve Türk askerinin Karabağ’da Rus askerleri ile birlikte aynı koşullarda görev gücü olarak tanımlanmadan Azerbaycan ile birlikte mücadeleden vaz geçilmeyeceği Türkiye ve Azerbaycan tarafından deklare edilmelidir.
Aksi takdirde Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ ateşkesi uzun vadeli olmayacak, bölgeye huzur ve istikrar gelmeyecektir.
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. cingozismail01@gmail.com
[1] Deutsche Welle; “Dağlık Karabağ'da Üçlü Anlaşma”, 10.11.2020.
[2] Deutsche Welle; “Kremlin: Dağlık Karabağ'da Türk Barış Gücü Askeri Olmayacak”, 10.11.2020.
[3] Fars News; “Rusya: Karabağ Gözlemciliği Konusunda Türkiye’yle Anlaştık”, 13 Kasım 2020.
[4] Ece GÖKSEDEF; “Dağlık Karabağ: Ateşkes Anlaşması Sonrası Türkiye'nin Rolü Ne Olacak, Arka Planda Neler Yaşandı?”, BBC Türkçe, 10.10.2020.
[5] Deutsche Welle “Ermenistan: Karabağ'ın Statüsü Acilen Netleştirilmeli”, 13.11.2020.
[6] Deutsche Welle; “Kremlin: Dağlık Karabağ'da Türk Barış Gücü Askeri Olmayacak”, 10.11.2020.
[7] Haber Türk; “Rusya Devlet Başkanı Putin: Umarım Artık ‘Dağlık Karabağ Sorunu’ İfadesini Kullanmayacağız”, 13.11.2020.