REST: İDLİB KARŞILIĞINDA LİBYA VE DOĞU AKDENİZ*
İsmail CİNGÖZ
Kazakistan’ın başkenti Astana’da “Garantör Devletler” sıfatıyla 12 Ekim 2017 tarihinde bir araya gelen Türkiye, Rusya ve İran İdlib’te üzerinde uzlaştıkları Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki ateşkesin takibi için Türkiye 12 gözlem noktası kurmuştu. Astana Mutabakatı’nın olayları durdurmakta yetersiz kalması üzerine 17 Eylül 2018 günü bu defa Soçi’de bir araya gelen Türkiye ile Rusya, Astana Mutabakatı baz alınarak “Soçi Mutabakatı” adıyla İdlib'te silahlardan arındırılmış bir bölge kurulması üzerinde uzlaşmışlardı.
Son günlerde Astana ve Soçi Mutabakatları kapsamında Suriye/İdlib’te belirlenen “Gerginliği Azaltma Bölgesi” nde konuşlanmış olan Türk askerlerine karşı Rusya ve İran destekli olarak Suriye rejim kuvvetleri tarafından saldırılar yapılmaktadır. Bu saldırılarda şehit ve yaralılar veren Türkiye’nin her saldırının ardından açıklamalarının şiddetini de arttırdığı görülmektedir.
Suriye rejiminin, Rusya’nın ve İran’ın müşterek baskılarına rağmen gözlem noktalarını kapatma veya yerlerini değiştirmenin/geri çekilmesinin mümkün olmadığı hususunda direnen Türkiye, Suriye rejim askerlerinin Şubat 2020 sonuna kadar “İdlib gerginliği azaltma bölgesi” dışına çekilmesini, aksi halde gereğinin yapılacağını ilan etmiştir. Fakat şu ana kadar kararlılık sergilediği görülen Türkiye’nin olası bir operasyon başlatması durumunda yeni bir bölgesel savaşı hatta bazı komplo teorilerine göre Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleme riskini de beraberinde getireceği endişelerine sebep olmaktadır.
Üçüncü Dünya Savaşı olmasa da büyük bir bölgesel savaşa sebep olması kesin olan olası Türk operasyonunu başlatmak zorunda kalmamak için bir taraftan da diplomasi kapısını işleten Türkiye’nin ne kadar dayanacağı uluslararası kamuoyu tarafından dikkatle takip edilmektedir. Zira 2011’den beri yaşanan ve iç savaş halini almış olan Suriye olaylarında İdlib’in, bir dönüm noktası haline geldiğini gören Türkiye’nin, Astana ve Soçi Mutabakatları kapsamında Rusya ile temasları kesmemeye özen gösterdiği ve sürecin buna bağlı olduğu bilinciyle hareket ettiği görülmektedir. Ancak tüm gayretlerine rağmen Türkiye henüz bir sonuç alamamıştır. Olumlu bir gelişme göremeyen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Şubat 2020 günü "operasyon an meselesi” açıklaması, haliyle Türkiye-Rusya hattında askeri ve diplomatik ilişkilerini germiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “operasyon” çıkışının hemen ardından Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) hareketlilik artarken, Rusya’dan “Suriye’de en kötü senaryo olur” açıklaması gelmesi üzerine Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Rusya’yla müzakereler bitmedi, liderler düzeyinde toplantı yapılabilir” açıklaması, Türkiye-Rusya arasında yeni bir diplomasi trafiği başlatmıştır. Diplomasi trafiğine İran’ın da dahil olmasıyla Mart 2020 ayı içerisinde İdlib için Üçlü Liderler Zirvesi yapılacağı açıklamasının gelmesi[1] diplomasi hattının açık kalmasını sağlaması açısından önemlidir.
Suriye rejim askerlerinin saldırıları ve Türk askeri kayıpları üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 21 Şubat 2020 günü yaptığı telefon görüşmesinde; rejimin İdlib'de dizginlenmesini ve insani krizin durdurulmasının şart olduğunu vurgulayarak, İdlib'de çözümün Soçi Mutabakatı’nın tam olarak uygulanmasından geçtiğini belirtmiştir. İki liderin yapılan tüm anlaşmalara bağlı olduklarını ifade ettikleri bu telefon görüşmesinde, Libya'daki gelişmeler de ele alınmıştır[2]. Fransız haber ajansı AFP’nin referans gösterilerek servis edilen habere göre Putin'in Erdoğan'a, “İdlib'deki cihatçıların saldırgan eylemleri konusunda, ciddi kaygı duyduğunu ilettiğini”, aynı zamanda iki liderin de “İdlib’te gerginliğin azaltılması, ateşkesin garanti altına alınması ve terörist tehdidin ortadan kaldırılması hususunda” karşılıklı temasların yoğunlaştırılması konusunda mutabık kalmaları[3] hala çatışma riskinin bertaraf edilebilirliğini göstermesi açısından önem arz etmektedir.
Rusya’nın Türkiye’ye baskılarının arttığı, Türkiye’nin askerî harekât yapabilirliğinin gündemde olduğu bir süreç yaşanırken, son yıllarda Rusya ile yakınlaşmış olan Türkiye’nin Rusya’dan kopmasını bekleyen Amerika Birleşik Devletleri (ABD), sahada somut destek vermek yerine sözlü olarak Türkiye’ye “yanındayız” mesajları göndermesi dikkat çekmektedir. Çünkü Türkiye, Rusya, ABD, İran ve Suriye rejiminin çıkarları İdlib Gerilimi Azaltma Bölgesinde çakışmaktadır.
Rusya ve ABD emperyalist amaçlarla, İran mezhepsel bağlarla, Suriye rejimi ülke bütünlüğünün sağlanması (!) gayesiyle İdlib’i istemektedirler. Türkiye ise yeni bir göç dalgasına maruz kalmak istememektedir. En önemlisi de muhalif, rejim yanlısı veya ayrılıkçı olarak kontrolsüz bir çok silahlı grubun yığıldığı İdlib bölgesinde yaşanan süreci ve uzun vadede olası etkilerini beka tehlikesi olarak gören Türkiye, İdlib’te en kısa sürede istikrarın tesis edilmesini istemektedir. Bu arada Avrupa’da da göçmenlerin Türkiye tarafından Avrupa’ya gönderilme korkusu yaşanmaktadır. Dolayısı ile sahadaki durumun istikrar kazanması gerekmektedir.
Soçi Mutabakatı ile “terörist savaşçılar” olarak adlandırılan radikal unsurları bölgeden çıkaracağı garantisi veren Türkiye’nin bu maddeyi uygulamadığını düşünen Rusya, Türk askeri gözlem noktalarının işlevsiz kaldığını iddia etmektedir. Bu iddiayı reddeden Türkiye ise aksine Suriye’de bulunan Rus askerlerinin Suriye rejim askerleriyle birlikte Türk kuvvetlerini bombalamak suretiyle Soçi Mutabakatı’nın ihlal edildiğini söylemektedir. Ayrıca Astana Mutabakatı ile Türkiye’ye verilen sözlerin tutulmamış olması da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Operasyon an meselesi” çıkışına sebep[4] olarak değerlendirilmelidir.
Şubat 2020 ayı içerisinde yapılan saldırılar nedeniyle 16 Türk askerinin hayatını kaybetmesi, yapılan açıklamalardan hareketle Rusya ve Suriye rejim askerlerinin geri çekilmeyeceğinin anlaşılması, İdlib’te kaygıların artmasına sebep olmaktadır. Çünkü İdlib’te askeri varlığını ciddi şekilde arttıran Türkiye’nin, askeri hareketlerle Rusya’yı uzlaşmaya zorladığı düşünülmektedir. Türkiye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Türkiye'nin Rusya ile Suriye'de bir çatışma içine girmek gibi bir amacı ya da niyetinin olmadığı” mesajını verirken, Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun “Rusya ile ilişkilerin bozulmayacağı” açıklaması Mart 2020 ayının ilk günlerinde İstanbul ve Tahran zirvelerinin yapılma çalışmalarının olması diplomatik kanalların hala işlediğini göstermesi açısından önemlidir. Çünkü hala mutabakat ile sıcak çatışmanın savuşturulabilirliğini göstermesi açısından ümit vericidir.
Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da İdlib krizinin çatışmaya dönüşmeden çözüme kavuşması için gayretleri olduğu uluslararası basın kuruluşlarında yer aldığı görülmektedir. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı Macron bir açıklamasında; İdlib için BM Güvenlik Konseyi nezdinde bulundukları tüm girişimlerin "Rusya ve Çin tarafından bloke edildiğini" belirterek, "İdlib için tek faydalı çözüm yolu İstanbul formatını harekete geçirmek. Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa 4'lü bir zirvede bir araya gelerek çözüm aramalı"[5] diyerek krizin siyasi yollardan çözüm yolu önermesinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Zirve 5 Mart’ta İstanbul’da gerçekleşecek” açıklaması yapılmıştır.. Bu gelişmenin ardından Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov da bir basın açıklaması ile ““Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, zirvenin gerçekleştirilmesi taraftarı. Dört liderin programında ayarlama yapılması halinde, zirve elbette gerçekleştirilecek” sözleri önemlidir. Peskov ilaveten “ne zaman gerçekleştirileceğine ilişkin istişarelerin sürdüğünü”[6] sözlerine eklemiş olsa da Kremlin’den yapılan son açıklama ile ‘‘Rusya şu anda İdlib için Türkiye, Fransa ve Almanya ile dörtlü zirve üzerinde çalışmıyor.’’ şeklinde de bir beyanat verilmiştir.
***
Suriye genelinde ve özellikle İdlib bölgesinde olaylar sadece Türk askerlerine saldırılar ile sınırlı değil elbette. Suriye rejimi sözde muhalif terör örgütleri ile mücadele adı altında Rusya ve İran’ın desteği ile etnik mezhepsel temizlik yaptığı görülmektedir. Zira IŞİD ile mücadele ediyormuş izlenimi ile masum sivil halkı toplarla, varil bombalarıyla vurmaktadır. Suriye olayı kuşkusuz uluslararası kamuoyunun da takip ettiği önemli bir husustur.
Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Krizi için Bölgesel İnsani Yardımlar Koordinatör Yardımcısı Mark Cutts de Beşşar Esed rejimi ve destekçilerinin devam eden saldırıları nedeniyle İdlib’in savaş alanına dönüştüğüne ve 3 milyondan fazla sivilin kapana kısıldığına dikkat çekerek "Kuşkusuz ki bu bölgede gerçek bir kan gölü, gerçek bir sivil katliamı göreceğiz" sözleri vahim durumu göstermektedir. Cutts ayrıca BM'nin İdlib'e yönelik sınır ötesi insani yardım operasyonlarına büyük destek vermesinden ve 3,6 milyon kişi ile en fazla mülteciye ev sahipliği yapmasından dolayı Türkiye'ye övgü yaparken, Türkiye’nin “daha fazla mültecinin gelmesini istemediği” açıklamalarında bulunduğu uluslararası basın kuruluşlarında yer almıştır.
İngiltere'de yayımlanan Financial Times (FT) gazetesi, İdlib'te yaşanan çatışmaları başyazısında ele alarak; "İdlib'deki Trajediye Utanç Verici Bir Yanıt" başlıklı yazı ile "Batı, Suriye'deki savaş suçu kanıtlarıyla Putin'e karşı koymalı" ifadelerinin yer alması dikkat çekmiştir. Gazetenin baş yazı aracılığı ile; son günlerde yaşanan çatışmaların, bu güne kadar devam eden Suriye iç savaşına göre çok kötü bir insani felakete yol açtığını hatırlatarak, Türkiye'nin İdlib'te operasyona hazır olduğunu belirterek, "Bu Ankara'yı Moskova ile çarpışma rotasına sokmanın yanı sıra İdlib'te insanların maruz kaldığı felaket koşullarını daha da kötüleştirir" diyerek, “İdlib merkezli olası bir mülteci akınının” şimdiye kadar yaşanan göçlerden daha büyük olacağı[7] uyarısında bulunduğu görülmektedir.
Yaşanan vahşet karşısında sessizliğini bozan Avrupa Birliği (AB), Suriye rejim askerleri ve destekçilerinin İdlib’teki askeri saldırılarının kabul edilemez olduğuna vurgu yaparak, tüm tarafların silahlı çatışmaları derhal durdurması çağrısı yapmıştır. AB Komisyonu yayınladığı deklarasyon ile "Suriye ve destekçileri tarafından İdlib'deki yeni askeri saldırı büyük insani acılara neden oluyor ve bu kabul edilemez" olduğunu belirtmiş, tarafları Soçi Mutabakatı taahhütlerine ve uluslararası hukuk kurallarına uymaya davet etmiştir[8].
AB’den gelen bu açıklamayı da referans alan Türkiye, Batı ülkelerine İdlib'te yaşanan olaylar nedeniyle yaşanabilecek güvenlik ve insani sorunların Türkiye ile sınırlı kalmayacağını, Avrupa'ya kadar yayılabileceğini gündeme getirerek Almanya, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere önde gelen NATO ülkelerinden daha açık destek beklediği görülmektedir. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca ABD Başkanı Donald Trump ile de görüşmüştür. ABD’nin Türkiye’yi destekler vari beyanatlar yapılıyor olsa da son açıklamalar, ABD’nin İdlib'te askeri bir harekata sıcak bakmadığını göstermektedir.
NATO üyesi Türkiye, diplomatik olarak ABD ve Batı’nın siyasi ve askeri desteğini arıyor olsa da henüz resmi bir talepte bulunmamıştır. Ancak müttefik ülkelerden hava savunma sistemleri başta olmak üzere gelebilecek cari destekler ile Rusya ve Suriye rejimi ile çatışma yaşamadan caydırmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Hali hazırda İspanya’nın yerleştirdiği Patriot bataryaları[9] olan Türkiye’nin, NATO kapsamında Hatay bölgesine yeni hava savunma sistemleri konuşlandırılması halinde Suriye hava sahasını daha güvenli kullanmak istediği değerlendirilmektedir. Çünkü İdlib hava sahası Rusya tarafından kontrol edilmektedir.
Türkiye’nin ABD’den satın almak istediği Patriot-3 (PAC-3) savunma sistemleri anlaşması 19 Aralık 2018 tarihinde onaylanmasına rağmen Ağustos 2019’da satıştan vazgeçilmesi üzerine açığını kapatmak isteyen Türkiye Rusya’dan S-400 sistemlerini almak durumunda kalmıştı. Ancak İdlib’te olası bir harekatta S-400’leri Rusya’ya karşı kullanma imkânı olmayan Türkiye doğal olarak Batılı müttefiklerinden destek beklemektedir.
Sonuç olarak;
İdlib’te yaşanan olaylardan en fazla etkilenen ülke olarak Türkiye’nin, çıkarları doğrultusunda Suriye rejim askerlerinin “Gerginliği Azaltma Bölgesi” dışına çekilme şartı çok iddialı bir tutum olarak görülmektedir. Türkiye’nin duruşu karşısında, sahanın en önemli aktörü konumundaki Rusya’nın tutumu, ihtilafın çözülmesinde belirleyici olacaktır.
İdlib krizinde mutabakata varılabilmesi halinde hem Türk askeri gözlem noktalarının güvenliği hem de daha fazla mülteci akınının önlenmesi açısından Ankara'yı rahatlatacak bir durum olarak görülmektedir.
Rusya’nın “Operasyon en kötü senaryo olur” çıkışının ardından Türkiye-İran ve Rusya üçlüsünün İdlib için Tahran’da masaya oturacağı haberinin sürpriz olmadığına dikkat çekilirken, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İstanbul’da; Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa 4'lü bir zirvesi önermesi AB’nin de menfaatleri gereği İdlib merkezli bir Türkiye-Rusya çatışması istemediğini göstermesi açısından önemlidir. Fakat İran’ın Suriye rejimi yanında yer alması Türkiye üzerindeki baskıyı arttıracak olumsuz bir gelişme olacaktır.
Türkiye’nin Şubat 2020 sonuna kadar verdiği süre yaklaşırken Ilımlı Muhaliflerin Türk askeri desteği ile Suriye rejim kuvvetlerine karşı başlattığı harekâtı önleyen Rusya, sahada geri adım atılmayacağını uygulamalarıyla göstermiştir.
Türkiye’nin bütün caydırma hamlelerine ve politikalarına karşı Rusya ve Suriye rejiminin de karşı askeri hamlelerle cevap vererek geri çekilmeme kararlılığı sergilediği görülmektedir. Rusya ve Suriye rejiminin Türkiye’nin olası bir İdlib harekâtında; Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Planı Operasyonlarında olduğu gibi bir kamuoyu desteğinin olmayacağı varsayıldığından hareketle, Türkiye’nin harekât yapamayacağı beklentileri olduğu duyumları alınmaktadır. Bu nedenledir ki Rusya’nın geri çekilmeme kararlılığı gösterdiği değerlendirilmektedir.
Türkiye’nin de aynı kararlılığı göstermesi halinde sürecin sıcak çatışmaya dönüşme riskinin yüksek olduğu hatırda tutulmalıdır. Böyle bir durum “en kötü senaryo” olarak görülen durum olan “büyük riskler içeren” bölgesel savaşı kaçınılmazdır. Hatta çatışma kısa sürede Amerika dahil tüm Batılı güçleri de içine alabilecek kadar önemli riskler içermektedir.
Eğer Türkiye çatışma yaşanmasın diye ilk çekilen taraf olursa, çekilme İdlib ile sınırlı kalmayacaktır. Rusya ve Suriye rejimi, El-Bab başta olmak üzere Türkiye’nin yer aldığı Suriye’nin bütün bölgelerinden de çekilmesi talebiyle karşılaşacağı muhakkaktır. Dolayısı ile İdlib, Türkiye için bir nirengi noktası, bir kırılma merkezi durumundadır. Zira Suriye rejimi “Türkiye topraklarımızı terk etmelidir” söylemini sık sık beyan etmektedir. Ama bir kere olsun Golan Tepeleri’ni işgal eden İsrail’e, Fırat’ın doğusundaki petrol kuyularına el koyan ABD’ye tek kelime laf etmeyen Suriye rejimi görmekteyiz.
Türkiye İdlib’te bir kara harekâtı yapmak durumunda kalacak olursa cephe gerisinde sorunu olmamalıdır. Zira 4 milyonu bulan Suriyeli sığınmacılar içerisinde sızmış olabileceği değerlendirilen İstihbarat elemanları başta olmak üzere içeride kargaşa çıkartabilecek unsurların tetikte beklediği muhakkaktır.
Son söz olarak; Rusya ve ABD son anda “Türkiye’ye İdlib’te istediğini verme karşılığında Libya ve Doğu Akdeniz’den çekilmesi” teklifiyle gelebileceği, Türkiye karar alıcı mekanizmalarının hatırında olmalıdır. Zira Türkiye, böyle bir teklif karşılılığında izlenmesi gereken stratejiye farklı önermeler olacak şekilde hazırlıklı olmalıdır.
* 26 Şubat 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.
[1] Sabah; “Son dakika: Reuters duyurdu... Tahran'da İdlib zirvesi gelecek ay yapılacak”, 20.02.2020.
[2] AA; “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile Telefonda Görüştü”, 21.02.2020.
[3] BBC; “Kremlin: Putin ve Erdoğan, İdlib'le İlgili Olarak Temasları Yoğunlaştırma Konusunda Mutabık Kaldı”, 21 Şubat 2020.
[4] Hilal KÖYLÜ; “İdlib’de Yol Ayrımı: Operasyon Mu, Diplomasi Mi?”, Deutsche Welle, 20 Şubat 2020.
[5] Arzu ÇAKIR; “Macron: İdlib'de Çözümün Tek Yolu İstanbul Formatı”, VOA, 21 Şubat 2020. https://www.amerikaninsesi.com/a/macron-idlibde-cozumun-tek-yolu-istanbul-formati/5298703.html
[6] Sputnik News; “Kremlin’den Dörtlü Suriye Zirvesiyle İlgili Açıklama”, 23 Şubat 2020.
[7] BBC; Financial Times: Batı'nın İdlib'deki Trajediye Yanıtı Utanç Verici”, 21 Şubat 2020.
[8] Sputnik News; “AB'den 'İdlib'deki Saldırıları Durdurma' Çağrısı”, 21 Şubat 2020.
[9] Ece GÖKSEDEF; “İdlib için Patriot desteği olabilir: Türkiye'de hangi füze savunma sistemleri var?”, BBC, 21 Şubat 2020.