SAHADA KAZANMAK YETMEZ
İsmail CİNGÖZ
1988-1994 yılları arasında Azerbaycan’a saldıran Ermenistan, Karabağ ve Dağlık Karabağ bölgesini de içerisine alacak şekilde ve. %20’ye varan oranda Azerbaycan topraklarını işgal etmesine müteakiben zaman zaman arsızca saldırılarını sürdürmüş, uluslararası hukuku yok saymış, Birleşmiş Milletler (BM) dahil birçok uluslararası kuruluşun çağrılarını dikkate almamıştır. 16 Mayıs 1994 tarihinde yürürlüğe giren ateşkesi de defalarca ihlal eden Ermenistan’ın saldırılarında onlarca Azerbaycan Türk Askeri ve sivil masum Azerbaycan Türkü’nü katletmekten çekinmemiştir. Ermeni güçlerinin bütün dünyanın gözü önünde 27 Eylül 2020 günü de Azerbaycan sivil yerleşim birimlerine büyük çaplı silahlar, top ve havanlarla ateş açması üzerine yıllarca sabreden Azerbaycan, uğradığı saldırılara kapsamlı bir askerî harekât başlatarak cevap vermiştir.
Azerbaycan’ın karşı askerî harekâtı ile Ermeni işgali altındaki topraklarını birer birer özgürlüğüne kavuşturarak, kontrolü altına ala ala ilerlemesi ve Ermenistan’ın büyük bir hezimete uğraması, kayıplar vererek çekilmeye başlaması üzerine birçok uluslararası kuruluş ve devletten “itidal” ve “ateşkes” çağrıları gelmeye başlamıştır. Bu çağrıları yapanların “Ermenistan işgal ettiği toprakları terk etsin” demediklerini tarih kaydetmiştir. Çünkü Ermenistan’ın haksızlığı, işgalci ve soykırım suçlusu olduğu BM dahil birçok uluslararası kuruluş tarafından tescil edildiği halde işgal ettiği toprakları terk etmesi çağrısı yapılmamıştır. Hatta Ermenistan’ın yardım talep ettiği Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bile “'Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) kapsamında Ermenistan’a karşı sorumluluklarımız var. Fakat çatışmalar, Ermenistan topraklarında yapılmıyor” sözleriyle Azerbaycan’ın haklılığını deklare etmesi önemlidir.
Rusya her ne kadar Azerbaycan-Ermenistan arasında devam eden Karabağ çatışmalarında fiilen taraf olmadığını açıklamış olsa da nihayetinde Rusya Devlet Başkanı Putin, 8 Ekim 2020 günü Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'la telefon görüşmelerinden sonra “çatışmaların insani nedenlerle durdurulması, ölen askerlerin naaşlarının teslim edilmeleri ve esir takası yapılması” çağrısı ile iki ülkenin dışişleri bakanlarını Moskova'ya davet etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Fransa’dan da “Güney Kafkasya'da daha büyük bir savaşın engellenmesi” için ateşkes çağrıları gelmiştir.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in çağrısı ile 9-10 Ekim 2020 günü Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un arabuluculuğunda Moskova’da bir araya gelen Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Zohrab Mnatsakanyan, yapılan istişare toplantısının ardından; “Kızılay ve Kızıl Haç denetiminde, cephede hayatını kaybeden asker naaşlarının toplanması, esirlerin takası ve çatışma bölgelerindeki sivil halka insani yardımın ulaştırılması için”, 10 Ekim 2020 günü yerel saat ile 12:00’dan geçerli olmak üzere ateşkes kararı alındığı açıklanmıştır.
Ateşkes kararının hemen ardından Ermenistan televizyonuna değerlendirmelerde bulunan Ermenistan Dışişleri Bakanı Zohrab Mnatsakanyan; “Moskova’daki görüşmelerin önemli kazanım olduğu, Dağlık Karabağ ihtilafına çözümün sadece ve sadece AGİT Minsk Grubu çerçevesinde olmasının kabul edildiği, dolayısıyla, Türkiye’nin görüşmeler sürecinde herhangi bir rol oynamamasının karara bağlandığı ve Türkiye’nin bölgede varlık göstermesinin engellendiği” açıklamaları dikkat çekmiştir.
Ateşkes kararında süre belirtilmediği görülmektedir. Uluslararası hukuk kuralları incelendiğinde bu gibi durumlarda genellikle 72 saat kuralının baz alındığı bilinmektedir. Zira İsrail-Filistin çatışmalarında ve Yemen iç savaşında bu kuralın işletildiğinden hareketle bu sonuca varılabilecek olsa da daha kısa sürede ve cephe hattının genelinde çatışmaların tekrar başlayacağı kuvvetle muhtemel görülmektedir. Çünkü alınan ateşkes kararının daha ilk dakikalardan itibaren Ermenistan tarafından ihlal edilmeye başlanması, ateşkesin uzun ömürlü olmayacağını belli etmiştir.
Ateşkes ilanından sonra da devam eden saldırılar hakkında Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov ve Cumhurbaşkanı Müşaviri Hikmet Hacıyev yaptıkları basın toplantısında, Ermeniler tarafından yapılan saldırı girişimlerinin geri püskürtüldüğü açıklanmıştır. Ancak saldırıların cephe gerilerine füze ve topçu atışlarıyla da yapıldığı görülmektedir.
Ağdam, Terter ve Goranboy illeri başta olmak üzere yerleşim birimlerine ateş açan Ermeni ordusu, saldırılarının en büyüğünü 10-11 Ekim 2020 gecesi Azerbaycan’ın Gence kentine yapmış ve Ermenistan ordusunun faşistliğini gözler önüne sermiştir. Ermenistan ordusunun gece yarısı Gence'ye düzenlediği füze saldırılarında 9 sivil hayatını kaybetmiş, 34 kişi de yaralanmıştır.
Ermenistan’dan Gence’ye fırlatılarak sivil halkı katletmekte kullanılan silahın Rus yapımı “Elbrus” füzesi olduğu kesinleşmiştir. NATO standartlarına göre Scud füzesinin muadilidir ve orta menzilli balistik bir füzedir. Nükleer başlıklar taşıyabilme özelliğine de sahip olan bu füze sistemi, taktik saldırı silahı sayılmaktadır ve sivil yerleşim mahallerine yönelik kullanılması uluslararası hukuk açısından insanlık ve savaş suçu sayılmaktadır[1]. Uluslararası kuruluşların bu hususu görmezden gelmeleri halinde güvenirliklerini kaybetmelerine sebep olacağı ilan edilmelidir.
Ermenistan’ın saldırılarına hedef olan Gence, Azerbaycan’ın kuzey batı bölgesinde, cephe hattının çok geri bölgesinde ve enerji hatlarına yakın bir bölge olması dikkat çekmektedir. Her şey ayan beyan ortada olmasına rağmen Ermenistan, Azerbaycan’ı ateşkesi ihlal ile suçlayabilme yüzsüzlüğünü gösterebilmiştir. Bu arada Azerbaycan Dışişleri Bakanı Bayramov tarafından “Elimizde PKK ve diğer terör örgütlerinden Ermenistan’ın yanında savaşanların olduğuna dair kanıtlar var” ifadesi dikkat çekici ve çok önemlidir.
Bu arada 27 Eylül-10 Ekim 2020 tarihleri arasında yaşanan çatışmaların ardından Azerbaycan tarafından elde edilen kazanımlar da açıklanmıştır. Açıklamaya göre;
-Ermenistan’ın ağır silahlarının yaklaşık %70'i imha edilmiştir.
-Ermenistan’a ait 198 tank, yaklaşık 120 zırhlı araç, 250’den fazla top, 50 civarında füze atış rampası, 20’ye yakın mühimmat deposu ile 3 Ermeni karargâhı imha edilmiştir.
-İşgal altındaki 7 reyonun yüzölçümü dikkate alındığında, ¼’ü geri alınmıştır.
-En önemlisi ise Karabağ bölgesinin kuzeyinde yer alan ve stratejik öneme sahip Mirovdağ tepeleri geri alınmıştır. Fuzuli ve Cebrail bölgelerinden birçok köy ile Akdere kasabasının 3 köyü kontrol altına alınmıştır. Böylece İran sınır bölgesinin kontrolü Azerbaycan’a geçmiştir[2]. Ancak Dağlık Karabağ’daki durumu değerlendiren Azerbaycan Dışişleri Bakanı Bayramov, “Mevcut durumun kendileri açısından uygun olmadığını ve Azerbaycan’ın zamanla daha fazla bölgenin kontrolünü ele geçirmesini ümit ettiğini” söylemiştir[3]. Çünkü BM Güvenlik konseyinin aldığı 4 karar dikkate alındığında Azerbaycan’ın topraklarını işgalden kurtarmaya çalışmak doğal hakkıdır.
İşgal ettiği Azerbaycan topraklarını terk etmeyen ve mevcut statükonun devamını isteyen Ermenistan her ne kadar Rusya’nın baskısı ile ateşkes imzalamış olsa da Azerbaycan’ı tacizlerle kışkırtmaktadır. Zira cephe hattının çok gerilerindeki özellikle sivil yerleşim yerlerini bombalayarak Azerbaycan’ı da aynı şekilde davranmaya zorlarken, bir taraftan da başta Türkiye olmak üzere üçüncü ülkelerin hassasiyetlerini kaşıyarak sıcak çatışmalara dahil olmasını sağlayarak bölgesel bir çatışma yaratmaya ve akabinde uluslararası örgütlerin sürece müdahil olmasını istemektedir. Çünkü ancak bu şekilde mevcut statükoyu koruyabileceğine inandığı anlaşılmaktadır. Aksi halde Azerbaycan’ın karşısında daha fazla direnemeyeceğini görmüştür.
Sonuç olarak;
Azerbaycan, Karabağ olaylarının başladığı günden itibaren her türlü hamlesini uluslararası hukuk ve meşru sistematikte uygulamıştır. Ermenistan ise soykırım dahil terörize edilmiş halde davranmış, misket bombaları ve roketlerle sivil halka da saldırılar düzenlemiştir. Ermenistan son ateşkes sürecinde bile pervasızca davranmaya devam etmektedir. Her şeye rağmen Türkiye ve Azerbaycan sakin olmalı ve provokasyonlara gelmemelidir,
Ermenistan, cephe gerilerine ve sivil bölgelere saldırarak Türkiye’yi de çatışmalara dahil ederek, olayın bir tarafı olmasını sağlamak suretiyle AGİT Minsk Grubunda aktif olarak yer alma olasılığını kesebilmek için kışkırtmaya çalıştığı değerlendirilmektedir. Zira Azerbaycan’ın olası barış görüşmelerinde Türkiye’nin de Minsk Grupta ABD, Fransa ve Rusya eş başkanlarının yanında aktif olarak yer almasını gerektiği Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev tarafından da dile getirilmektedir.
Karabağ bölgesi, dolayısı ile Güney Kafkasya sahası çok stratejik bir bölgedir. Ancak Rusya için çok daha hassastır. Çünkü bir taraftan yaşanan etnik çatışmaların Rusya bünyesinde yaşayan etnik gruplara da yayılma riskini barındırırken, bir taraftan da enerji koridoru diğer bir taraftan ise Çin’in kuşak yol projeleri üzerinde yer almaktadır. Dolayısı ile Rusya ve bölgesel güçlerle birlikte bölge dışı küresel güçler; Çin, ABD ve hatta AB’nin hassasiyetle takip ettiği bir bölgedir. Türkiye açısından ise Kafkaslar bölgesinin; gönül coğrafyasında yer alan Türk dünyasına ve Asya derinliklerine bağlanma güzergahında yer alması açısından farklı bir yeri daha vardır.
Karabağ sorununun AGİT Minsk Grup konseptinde çözülmesi hedeflendiğinden hareketle, sahada üstün olan ve kazanan Azerbaycan’ın masada da elinin sağlam, her türlü diplomatik manevralara ve olasılıklara hazırlıklı olması gerekmektedir. Ermenistan’ın Azerbaycan toprak bütünlüğünü tanımadan, işgal edilen topraklarından çekilme takvimini açıklamadan, masada Türkiye’nin de yer almasını kabul etmeden barış görüşmelerine başlamayacağını Azerbaycan deklare etmeli ve ısrarcı olmalıdır. Çünkü Minsk Grup eş başkanlığı olan ülkelerde Ermeni diasporasının etkili olduğu bilinmektedir. Dolayısı ile uluslararası hukuk açısından haklı olan Azerbaycan sahada da gücünü göstermiştir. Öne sürdüğü/süreceği şartlarda direnmek karşı tarafı ikna edecektir.
Son söz olarak; Azerbaycan, kendi istediği şartlarda olmayacak bir barış görüşmesinde yer almayacağını, aksi halde yeni harekât kartını sahaya süreceğini kararlılıkla savunmalıdır. Bu arada Türkiye karar alıcı mekanizmalarının süreci yakından takip ettiği bilinmekle birlikte anlık gelişme ve değişmelerin de olasılıkları hesap edilerek her türlü diplomatik ayak oyunlarına karşı hazırlıklarını yapmalıdır. Çünkü masada kazanmak, sahada kazanmaktan çok daha zor ve çetin olmaktadır.
Kaynaklar :
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.
[1] Nurgül ÖZKAN; “Ermenistan'ın Gence'deki Sivilleri 'Orta Menzili Balistik Füze Elbrus' ile Vurduğu Belirlendi”, Bengü Türk, 12.10.2020.
[2] Nerdun HACIOĞLU ve Uğur ERGAN; “72 Saatlik Teknik Ateşkes”, Hürriyet, 11.10.2020.
[3] Deutsche Welle Türkçe; “Bayramov: Ateşkes Cenazelerin Değişimi Boyunca Geçerli”, 10.10.2020.
NOT: Bu Makale 14.10.2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.