Logo
Çağ Üniversitesi
06.10.2020

SEVİLLA HARİTASINI REDDEDEN AB NE YAPACAK? (İsmail CİNGÖZ)

SEVİLLA HARİTASINI REDDEDEN AB NE YAPACAK?

İsmail CİNGÖZ

Türkiye ile Yunanistan arasındaki kara ve deniz sınır düzenlenmesi 1923 Lozan Antlaşması’na dayanır. İki ülkenin Trakya’da kara sınırlarının mevcut durumu ile Ege’deki deniz sınırlarının “ana karadan 3 deniz mili uzaklıktaki ada ve adacıkları kapsayacak şekilde” olduğu 1923 Lozan Antlaşması’nın Bölüm: I, Kesim: I, Madde: 2, 6 ve 12’de açık olarak hükme bağlanmıştır[1]. Yunanistan’ın 1940’larda tek taraflı olarak kara sularını 6 deniz miline çıkartmasına sessiz kalan Türkiye, 1964 yılına gelindiğinde kendi kara sularını da 6 deniz miline çıkardığını ilan etmiştir. 1980’deYunanistan’ın kara sularını 12 mile çıkarma kararını ise “savaş sebebi” olarak açıklayan[2] Türkiye’nin kararlı tutumu üzerine geri adım atmak zorunda kalan Yunanistan, 1 Ocak 1981'de Avrupa Birliği (AB) üyeliği ile Türkiye ilişkilerinde farklı bir strateji izlemeye başlamıştır. Yunanistan, Türkiye ile birlikte NATO üyesi olsa da Türkiye’nin üye olmadığı bir AB üyeliği ile kendinde farklı güç bulduğu vehmine kapılmıştır. Yunanistan’ı böyle hissettiren; AB’nin her vesilede Türkiye aleyhine olarak uluslararası hukuk kurallarını gözetmeksizin her daim Yunanistan’ın lehine kararlar almasının etkisi kuşkusuz çok büyüktür.

Yunanistan’ın 1923 Lozan Antlaşması ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayan iddia ve tezlerine ilerleyen zamanda bir de “Sevilla Haritası” adıyla rapor yayınlanması; süreci başka bir boyuta sürüklemiştir. Zira 2000’li yıllarda Doğu Akdeniz sahasında doğalgaz ve petrol yataklarının tespit edilmesiyle birlikte kıyıdaş ülkeler arasında yaşanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) mücadelesine zamanla, AB ve bölge üzerinden çıkar elde etmeye çalışan bölge dışı güçler de dahil olmaya başlamıştır. Tabi ki Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) yok farz edilerek işletilen süreçte Sevilla Haritası’na atıfta bulunulmasına Türkiye karşı çıkmıştır.

Doğu Akdeniz ve Ege sahasında Türkiye’nin resmi devlet politikası karşısında adeta çıban başı gibi ortaya çıkan bu Sevilla Haritasını kim hazırla(t)mıştır, hukuki statüsü nedir? sorularının cevabı aranmalıdır. Çünkü gerek Yunanistan gerekse AB ve bazı Batı ülkelerinin Doğu Akdeniz ve Ege sahasında Türkiye aleyhine alınan karar ve işletilen politikalarında sık sık atıfta bulunulan Sevilla Haritası nedir?

AB’nin 2004 genişlemesi öncesi; kıyısı olan AB ülkelerinin “rüzgâr enerji alanları, balık çiftlikleri, turizm geliştirme alanları, limanları, tersaneleri ve benzeri tesisler kurulabilecek bölgeleri, çevre koruma alanı ilan edilecek alanlar” gibi deniz ve çevresi ile ilgili soruların cevaplarını içerecek şekilde Deniz Alanları Planlaması (Maritime Spatial Planning) ihtiyacını karşılamak üzere bir çalışmaya gereksinim duymuştur. Bu planı hazırlaması için İspanya’nın Sevilla Üniversitesi’nde görevli ve denizcilik coğrafyası alanında uzman olarak büyük şöhrete sahip olan Prof. Dr. Juan Luis Suarez de Vivero seçilmiştir[3].

Prof. Dr. Juan Luis Suarez de Vivero, AB fonları ile desteklenen bu proje için çalışırken üye ülkelerden deniz yetki alanlarının haritalarını talep etmiştir. Yunanistan ve GKRY bu talebe cevap verirken, kendileri için azami pay içerecek şekilde, Türkiye için neredeyse hiç pay verilmeyen ve Yunanistan’ın Ege’deki sözde yetki alanlarını kapsayan, 1976 Kıta Sahanlığı krizinden itibaren ileri sürdüğü tüm Ege’yi kapayan tezleri ile uyumlu bir harita göndermiştir. Gönderilen bu harita ABD kaynaklı olarak 2000’li yıllardan itibaren yayınlanan haritalarla da uyumlu olması dikkat çekici ve inanılmaz derece maksimalist tezler[4] içerdiği görülmektedir.

Prof. Dr. Suarez de Vivero tarafından Yunanistan ve GKRY’nin gönderdiği verilere göre hazırlanan harita, hazırlandığı üniversitenin adıyla literatürdeki yerini almıştır. Bu harita ile GKRY’nin ilan ettiği “münhasır ekonomik bölge” nin sınırları AB'nin resmi sınırları olarak kabul edilirken, büyük ölçüde Yunanistan'ın kıta sahanlığı tezlerine uygun, Türkiye'nin ise başta 1923 Lozan Antlaşması olmak üzere uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde hak iddia ettiği bölgeyle çakışacak şekilde hazırlanmıştır. Bu kapsamda Türkiye’ye yetki alanı olarak yalnızca Antalya Körfezi açıklarında küçük bir alan bırakılmıştır. Zira Meis Adası’ndan başlatılan sözde Yunanistan kıta sahanlığı güneye doğru Akdeniz’in ortasına kadar indirilmek suretiyle Türkiye’ye Antalya körfezi dışında Akdeniz’e çıkış imkânı tanımayacak şekilde ve aynı zamanda Türkiye’nin Ege’deki kıta sahanlığını da 6 millik karasularıyla sınırlayarak sahanın çok büyük kısmını Yunanistan’a bırakmıştır.

İkisi de her ne kadar alanlarında uluslararası üne sahip olsalar da deniz hukukçusu olmayan ve Sevilla Üniversitesi'nin Coğrafya anabilim adlı öğretim üyesi Prof. Dr. Juan Luis Juarez de Vivro ile Prof. Dr. Juan Carlos Rodriguez Mateo tarafından ilk kez 4 Ekim 2004 tarihinde yayınlanan “Maritime Europe and EU Enlargement: A Geopolitical Perspective- Denizci Avrupa ve AB Genişlemesi: Bir Jeopolitik Perspektif’’ isimli makale ile bu meşhur rapor ve haritadan uluslararası kamuoyu haberdar olmuştur. Türkiye’yi Anadolu’ya sıkıştırılmış olarak gösteren Sevilla Haritası kısa sürede AB ajansları, uluslararası deniz alanları için bilgi bankaları ile harita katalogları ve birçok resmi makamlar tarafından kullanılmaya başlanmıştır[5].

Yunanistan’ın Doğu Akdeniz ve Ege kıta sahanlığı tezleri ile GKRY’nin 2004 tarihli Münhasır Ekonomik Bölge sınırları iddiaları üzerinden hareketle AB sınırları varsayımı mantığı ile hazırlanan Sevilla Haritası’nın uluslararası kamuoyunda dolaşıma sunularak, Türkiye’ye karşı psikolojik baskı ve bir algı operasyonu amaçlandığı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin tezlerini yok sayan Sevilla Haritası üzerinden hareketle söylemler ve yaşanan gelişmeler Türkiye’de tepkilere sebep olmuştur.

Prof. Dr. Juan Luis Juarez de Vivro’nun 2007 yılında “Atlas de la Europa Maritima–Avrupa Denizler Atlası” adı ile yayınladığı kitabında da yer verdiği Sevilla Haritası için Ege ve Akdeniz’de deniz yetki alanlarının “varsayımsal ortay hat” yöntemi ile çizildiğini ifade edilmektedir. Ayrıca eklediği bir not ile; “Ege denizindeki sorun Türkiye ile Yunanistan arasındaki ihtilaf kadar eskidir. Bu örnekte, ortay hat Türk kıyılarına o kadar yakındır ki, deniz yetki alanının büyük bir kısmını Yunanistan’a ait olmasına yol açmaktadır. Bir ada devleti olan Kıbrıs’ın yakınlığını da göz önüne aldığımızda, Türkiye’nin deniz yetki alanı gerek ekonomik gerek jeo politik sorunlar yaratacak şekilde çok azalmaktadır” diyerek Ege sahasındaki deniz yetki alanlarının tartışmalı olduğunu[6] kendisinin de beyan ettiği görülmektedir.

AB Komisyonlarının hazırlanan çeşitli teknik raporlarda da Sevilla Haritası’nın kullanılması, uluslararası kurum ve kuruluşlarda AB’nin resmi tutumu algısı görmesi üzerine Hürriyet Gazetesi Temsilcisi Güven Özalp, AB Komisyonu’na “Sevilla haritası karşısındaki AB’nin resmi tutumunun ne olduğunu, haritanın AB’nin Akdeniz’deki deniz yetki alanlarıyla ilgili hukuki pozisyonunu yansıtıp yansıtmadığı sorusuna”[7] AB’nin cevabı, algı operasyonu planlayanlarını boşa düşürmüştür.

Uzunca bir süredir AB’nin isteği ile Sevilla Üniversitesi tarafından hazırlandığı öne sürülen Sevilla Haritası için Türkiye’nin Brüksel Temsilcisi Güven Özalp’in sorusuna AB’nin resmi cevabı; “AB tarafından hazırlatılmadı” olmuştur. Sevilla Haritası'na ilişkin euronews'e konuşan bir AB yetkilisi de “Avrupa Komisyonu'nun Sevilla Üniversitesi'ne herhangi bir harita çalışması yaptırmadığı, kurumlar tarafından hazırlatılan dış raporların AB'nin resmî belgeleri olmadığı ve bunların AB için yasal ve siyasi bir değer taşımadığı” belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca, "Deniz sınırlarının belirlenmesi ve buradaki kaynakların kullanılmasına ilişkin meseleler, uluslararası hukuka uygun olarak ve iyi komşuluk ilişkileri ilkesi doğrultusunda, yalnızca iyi niyetle, diyalog ve müzakere yoluyla ele alınabilir"[8] sözleri ise çok önemlidir. Çünkü Sevilla Haritası’nın “AB için hukuki ve siyasi bir değer taşımadığı” çok açık olarak beyan edilmiştir.

AB tarafından Sevilla Haritası için her ne kadar “resmi bir nitelik taşımadığı” beyan edilmiş olsa da Yunanistan ve GKRY’nin aynı eksenli tezlerine AB yetkililerinin ve AB Komisyonlarının her platformda açıktan destek verdikleri gözden uzak tutulmamalıdır.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 16 Eylül 2020 günü “Doğu Akdeniz'de gerilimin tırmandığı bir dönemde Yunanistan ve Kıbrıs'a gözdağı verme girişimlerine karşı Türkiye'yi uyarması, Yunanistan ve Kıbrıs'ın meşru egemenlik haklarını koruma konusunda Avrupa'nın tam desteğine güvenebilecekleri” beyanatı[9] AB’nin Türkiye’ye karşı tutumunda bir değişiklik olmadığını göstermesi açısından önemlidir. Çünkü Doğu Akdeniz sahasında yaşanan gelişmeler, tespit edilen doğalgaz ve petrol yatakları ile mevcut/planlanan enerji nakil hatlarının kesişim noktasında yer alması, stratejik dengeleri değiştirebilecek derecede stratejik dönüşümlere sebep olacak kadar bölgenin önemini arttırmaktadır.

Tarihin her döneminde stratejik öneme sahip olan Doğu Akdeniz’in yükselmeye devam eden konumu bölge devletleri kadar bölge dışı aktörelerin de yoğun bir şekilde ilgi göstermesine neden olmaktadır. Dolayısı ile Doğu Akdeniz’in her türlü zenginliklerinden yararlanmak için harekete geçildiği bir süreç yaşanmaktadır. Süreci Türkiye’nin aleyhine çevirmek için saflar yeniden belirlenirken; Yunanistan, GKRY, İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve özellikle Fransa’nın MEB eksenli mücadele ve anlaşmaları Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ve Ege’de çıkarlarını, güvenliğini tehlikeye düşürmektedir. Fransa’nın bu süreçte uluslararası hukuk kurallarını bir tarafa bırakarak Doğu Akdeniz'de "rol kapma" girişimleri dikkati çekmektedir. Çünkü ABD’nin bölgedeki etkin rolünü Fransa'ya kaptırdığı gibi bir görünüm sergilenmektedir.

Türkiye, 27 Kasım 2019 tarihinde Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı “Doğu Akdeniz'de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” ile ilan ettiği MEB sayesinde, Doğu Akdeniz’de çok önemli bir kazanım elde etmiştir.

Sonuç olarak;

Türkiye, uluslararası hukuk kurallarının verdiği cevaz doğrultusunda hak ve menfaatlerini korumak için Lübnan, İsrail ve Mısır ile de antlaşma yapmışçasına 1958 Cenevre Sözleşmeleri ile özellikle 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 75. maddesine göre bir an önce Doğu Akdeniz'de MEB ilan etmeli, Mavi Vatan olarak belirlenen sahalarını[10] sahiplenmeli ve her ne pahasına olursa olsun koruyacağı kararlılığını göstermelidir. Ayrıca Türkiye; AB’nin müstakil bir devlet statüsü olmadığı için Türkiye’nin MEB ilanlarında AB’nin taraf olamayacağını da deklare etmelidir.

Deniz yetki alanlarının paylaşımı konusunda üye ülkelerin AB’ye bir yetki devri söz konusu değildir. Zira AB ülkelerinin egemenlik hakları kendi uhdelerinde olduğu için deniz yetki alanlarının belirlenmesinden de kendileri sorumludurlar[11]. O nedenledir ki Yunanistan ile İtalya deniz yetki alanlarını karşılıklı olarak kendileri belirlemişlerdir.

Yunanistan’ın Meis başta olmak üzere adalar üzerinden MEB sahası ilan etmesi; Büyük Britanya, Fransa, İspanya ve Libya devletlerinin daha önce uluslararası komisyonlarda çözüme kavuşturulan kıta sahanlığı sorunları örneklerinde olduğu gibi uluslararası hukuk kurallarına aykırıdır. Hatta Yunanistan, İtalya ile kendi imzaladığı MEB anlaşmasında bile adaları değil ana kara üzerinden mutabakat sağladığı gerçeği ortada durmaktadır. Dolayısı ile Türkiye, uluslararası hukuk kurallarına göre haklarından, iddia ve tezlerinden “iyi komşuluk ilişkileri sergilemek adına” taviz vermemelidir.

Türkiye karar alıcı mekanizmaları, AB’nin “resmî belgemiz değildir” diyerek sahiplenmekten vazgeçtiği Sevilla Haritası’ndan Yunanistan’ın vazgeçtiğini açıklamadığı sürece müzakerelere açık olmadığını açıklamalıdır. AB’nin Sevilla Haritası’nı reddettiği bu süreç, Türkiye tarafından fırsata dönüştürülmelidir. Ayrıca Türkiye Dışişleri Bakanlığı zaman geçirmeksizin AB Komisyonlarına resmi olarak müracaat ederek; Sevilla Haritası var olduğu sürece Türkiye-Yunanistan ve Türkiye/KKTC-GKRY arasındaki krizlerinde AB’nin arabuluculuğunu kabul etmediğini ilan etmeli, AB’nin resmi dokümanlarından, internet sitelerinden ve yazışmalarından Sevilla Haritası’nın çıkartılmasını talep etmelidir.

Son söz olarak; 24-25 Eylül 2020 tarihlerinde Belçika'nın başkenti Brüksel'de Doğu Akdeniz'in de gündem maddeleri arasında yer alacağı AB Liderler Zirvesi öncesi Yunanistan ve GKRY ile bir çözüme varamaması halinde; Fransa, Yunanistan ve GKRY tarafından Türkiye’ye karşı yaptırım uygulama kararı alınma girişimi olacağı beklenmektedir. Ancak kararların oy birliği ile alınması gerektiğinden hareketle Türkiye’ye karşı bir yaptırım kararı çıkması beklenmemekle birlikte, yaptırım kararı alınsa bile Türkiye’nin kararlılığından vazgeçmeyeceği Türkiye karar alıcı mekanizmaları tarafından deklare edilmelidir. Çünkü Türkiye haklıdır.

Kaynak: Sedat Ergin, Hürriyet, 21.08.2020 [Haritaya göre (F-E) hattı Türkiye-Libya arasında imzalanan “Deniz Yetki Alanlarına İlişkin Anlaşması dahilinde iki ülkenin kıta sahanlığını, (I-D) hattı ise Yunanistan-Mısır arasında imzalanan MEB Anlaşması ile tarif edilmiş olan sınır çizgisidir.]

 

                        :

İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. cingozismail01@gmail.com

 

[1] İsmail SOYSAL; “Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları”, 23 Temmuz 1923 Lozan Barış Andlaşması, I. Cilt (1920-1945), s. 96-98, Türk Tarih Kurumu, 3. Baskı, 2000, Ankara.

[2] İsmail CİNGÖZ; “Ege ve Doğu Akdeniz Coğrafyasından Alınacak Dersler”, Ticari Hayat Gazetesi, 09.09.2020.

[3] Cem GÜRDENİZ; “Türkiye’yi Ege ve Akdeniz’den Dışlayan Seville Haritası Nasıl Doğdu?”, https://www.veryansintv.com, 13.09.2020.

[4] Cem GÜRDENİZ; a.g.m.

[5] Cem GÜRDENİZ; a.g.m.

[6] Sinan ÜLGEN; “Avrupa Birliği ve Deniz Yetki Alanları”, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi EDAM, 20.08.2020.

[7] Sedat ERGİN; “AB, Sevilla Haritasına Artık Mesafeli”, Hürriyet, 21.08.2020.

[8] Euronews; “AB'den 'Sevilla Haritası' Açıklaması: Böyle bir Harita Hazırlatmadık”, 04.09.2020.

[9] Deutsche Welle Türkçe; “AB: Türkiye Komşularına Gözdağı Vermekten Vazgeçmeli”, 16.09.2020.

[10] Sputnik News; “Emekli Tümamiral Cihat Yaycı: Türkiye Bir An Önce Doğu Akdeniz'de MEB İlan Etmeli”, 07.09.2020.

[11] Sinan ÜLGEN; a.g.m.

 

NOT: Bu makale 23.09.2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.