TÜRKİYE NEDEN YAPAMASIN?
İsmail CİNGÖZ
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Sovyet Rusya tarafından geliştirilen İki Kutuplu Dünya Sistemi 1990’lara kadar uygulanmıştır. Bu arada her iki kutba da dahil olmayan ve kendilerine “Bağlantısızlar Hareketi” adı verilen bazı ülkeler üçüncü faktörel kuvvet olarak örgütlenmiş olsalar da uluslararası alanda etkili bir güç olamadıkları bilinmektedir.
Küresel gelişmeler karşısında bu sistemin daha fazla yürüyemeyeceğini gören zamanın Sovyet Rusya’sının son lideri Mihail Sergeyeviç Gorbaçov, 15 Mart 1990–25 Aralık 1991 tarihleri arasındaki iktidarı esnasında “perestroika ve glasnost” adını verdiği reform çalışmaları ile hem Soğuk Savaş'ı bitirmiş hem de Sovyet Rusya’nın en az zararla kontrollü bir şekilde dağılmasını sağlayarak tarihe geçmiştir. Kısa süre dünya liderliği meydanı ABD’ye kalmış olsa da Rusya geçmişinden gelen birikimle, zengin doğalgaz ve petrol yatakları başta olmak üzere yeraltı kaynaklarından elde ettiği gelirleriyle sarsıntıyı çabuk atlatarak uluslararası güç mücadelesine tekrar dönebilmeyi başarmıştır. Lakin bu arada uzak doğunun uyuyan devi Çin uyanmış ve küresel mücadelede “ben de varım” diyerek “yumuşak güç/soft power” stratejisinden yavaş yavaş “sert güç/hard power” stratejisine geçmeye başlamıştır. Bu eksende dünyanın her bölgesinde varlığını göstermeye başladığı bir dönem yaşanmaktadır. Çin’in önlenemez yükselişi Covid-19 salgını ile kısmen dizginlenebilmiş görülse de uzun vadede tekrar yükselişe geçeceği muhakkaktır.
Çin bu hedefi doğrultusunda özellikle Afrika Kıtasına açılmayı tercih etmiş ve başlangıç itibariyle karşılıksız yatırımlarla girmeye çalıştığı coğrafyada ilerleyen yıllarda sınırsız borç verme politikasıyla ülkeleri kendisine borçlandırmaya başlamıştır. Bu şekilde Afrika’nın her türlü zenginliklerini yükselişinde kullanabilme imkanına erişebilecek bir strateji izlemektedir. Bu arada Çin’in eş zamanlı olarak Avrupa ve Ortadoğu pazarına erişebilmek, mamullerini satabilmek, elde ettiği değerleri de sorunsuz bir şekilde götürebilmek adına “Demir İpek Yol” ve “Kuşak Yol” projelerini hayata geçirmek için sınırsız yatırımlara giriştiği görülmektedir.
Resmi olarak ilk kez Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping (Şi Cinping) tarafından 7 Eylül 2013 tarihinde Kazakistan'ın Nazarbayev Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada “İpek Yolu Ekonomi Kuşağı” projesi ile kadim ipek yolu ülkeleri arasında ekonomik iş birliğinin yeniden kurulabilirliğinden bahsetmesiyle devasa proje duyurulmuş oldu. Ardından Xi Jinping, 2013 Ekim ayında Endonezya Parlamentosu’nda “21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu” projesini ilan etmiştir[1].
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in bu proje önerileri kısa sürede karşılık bulmuş ve Güneydoğu Asya Uluslar Birliği ASEAN (Filipinler, Malezya, Tayland, Endonezya ve Singapur) ülkeleriyle ticari ilişkilerin geliştirilmesi girişimlerine başlanmıştır. Çin, “İpek Yolu Ekonomi Kuşağı” ile “21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu” projelerini “Kuşak Yol” ismiyle birleştirerek resmi devlet stratejisi haline getirmiş[2] ve çoğu Asya ve Doğu Avrupa ülkesi 71 devletin topraklarından geçmesi planlanan bu proje kapsamında taraf ülkelerle birçok anlaşmalar imzalayarak proje yatırımlarına başlamıştır. Zira proje kapsamında Avrasya coğrafyasında yeni demiryolu hatları, enerji boru hatları, deniz rotaları ve otoyolları yapılarak tedarik zinciri ve lojistik akışın daha hızlı bir hale gelmesi de hedefler arasında yer almaktadır.
Kuşak Yol Projesinin; dünya nüfusunun %65’ini, dünya GSYH’nın %42’sini, bilinen enerji rezervlerinin %75’ini, dünya kara yüzölçümünün %40‘tan fazlasını kapsadığı[3] görülmektedir. Bu meyanda ulaşım ve enerji ağları ile telekomünikasyon bağlantılarının da birbirlerine entegre edilmesi planları da proje kapsamındadır. Çin her ne pahasına olursa göğüslemeyi göze alarak kuruluşunun 100’üncü yılı olan 2049’a yetiştirmeyi hedeflemektedir[4].
Dünya nüfusunun %65’inin üzerinde küresel bir nüfusu ilgilendiren ve eşi benzeri olmayan Kuşak Yol Projesi ile müthiş bir pazar payı ile başta Asya-Avrupa hattında önemli ekonomiler arasında ulaştırma altyapısı, ticaret ve yatırım bağlantısı kurulması hedeflenmiştir. Çin tarafından başlatılan Kuşak Yol Projeleri güzergahında yer alan yerleşim bölgeleri, önem kazanırken, bir kısım alanlara da yenilerinin kurulması ihtiyacı hasıl olmuştur. Tabi ki bu güzergahlara var olanlarının yenilenmesi ile birlikte yeni kara ve demir yolları, köprüler, limanlar, konaklama tesisleri, sosyal ihtiyaçların karşılanacağı çarşı vb gibi birçok sektöre de ihtiyaç duyulacaktır. Bu alanlar insanlara istihdam ve ekonomik seviyelerde iyileşmeleri de beraberinde getirecektir.
Tamamlanması ile müthiş bir küresel ekonomiyi kontrol altına alacak olan bu proje Çin’i adeta tek kutuplu dünya lideri haline getirmesi hiç de zor olmayacaktır. Hele ki ardından Afrika-Asya hattı tamamlanırsa Çin’in gücü daha da büyük ve kontrol edilemez olacaktır.
Sonuç olarak;
Çin’in bu hamlesinden Türkiye karar alıcı mekanizmaları için bir ders ve çok önemli bir tarihi misyon ortaya çıkmıştır. Türkiye kendi kuşak yol projesini oluşturmalıdır. Türkiye tarihi misyon haline gelen bu kendi kuşak yol projesini hayata geçirmesi için bütün şartları taşıdığı tarihi geçmişinden dolayı mümkündür. Bu konuda Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) Daimî Temsilcisi Mehmet Kemal Bozay, Türkiye-AB İlişkileri’ panelinde yapmış olduğu konuşmasında “Türkiye, Akdeniz’de kendi Kuşak-Yol’unu oluşturma mücadelesi veriyor” sözleri çok önemlidir.
Covid-19 salgını nedeniyle yaşanan uluslararası sıkıntılara da dikkat çekerek sözlerine devam eden Sayın Bozay “Covid-19 krizi, Türkiye’nin kendi ‘kuşak-yol’ projesini oluşturması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Zira biz Karadağ’ın Bar, Arnavutluk’un Durres ve Slovenya’nın Koper Limanı’na ulaşabilecek durumdayız. Bu konumumuz da göz önünde bulundurulduğunda, Libya’da yaşananlar aslında Doğu Akdeniz değil Akdeniz mücadelesidir. Bu mücadele, Türkiye’nin kendi ‘Kuşak-Yol’ girişimini oluşturma mücadelesidir. AB’nin de bunu görerek Türkiye’yle iş birliği yapması lazım. Ancak tersine, Türkiye’nin bu mücadelesini geciktirmeye dönük adımlar atıyorlar. Halbuki Türkiye’nin güçlenmesi ABD-Çin arasındaki sıkışmışlığın da aşılması açısından önemli”[5] demiştir.
Sayın Bozay’ın bu beyanından hareketle Türkiye’nin, Asya’daki Türk Cumhuriyetleriyle birlikte, gönül coğrafyasının eriştiği; Balkanlardan, Kafkaslara, Afrika’nın kuzey bölgelerine ve kıta içlerine kadar çok büyük bir sahada “Kuşak-Yol” projesiyle sahneye çıkabilecek imkânı ve kültürel altyapısı vardır. Türkiye’nin; Akdeniz, Suriye, Irak’ın kuzeyi ve Libya’da sürdürdüğü başarılı mücadelelerini, Kuşak-Yol Projesiyle taçlandırabilmesi halinde, 21’inci Yüzyılın Çin’den sonra parlayan ikinci ülkesi olacağı muhakkaktır.
Son söz olarak; 1992’de kurularak dünyanın birçok bölgesine Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ile ulaşan Türkiye’nin yapması gereken; reel politikalarla hareket ederek hedefini yükseltmek ve Kuşak-Yol Projesi’ni hayata geçirebileceğine öncelikle kendisinin inanmasıdır. Gerisi gelecektir.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. cingozismail01@gmail.com
[1] İsmail CİNGÖZ; “Çin’in Avrupa’ya Açılım Hamleleri ve Türkiye İçin Önemi”, Ticari Hayat Gazetesi, 01.05.2019.
[2] Arzu DURDULAR; “Çin’in “Kuşak-Yol” Projesi ve Türkiye-Çin İlişkilerine Etkisi”, T.C. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Avrasya Etüdleri, 49/2016-1 (77-97)
[3] Ü. Bülent GÜNER; “Obor Sürecinde Türkiye; Beklentiler ve Sorunlar”, Munzur Üniversitesi, Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimlerde Akademik Araştırmalar-VI, ss.67-88,
[4] Sertaç KEVRAN; “Asrın Projesi: Bir Kuşak Bir Yol”, ekonomiokulu.net, 22.01.2020. https://www.ekonomiokulu.net/2020/01/22/asrin-projesi-bir-kusak-bir-yol/
[5] Elif SUDAGEZER; “Türkiye, Kendi Kuşak-Yol’unu Oluşturma Mücadelesi Veriyor”, Sputnik News, 09.07.2020.