TÜRKİYE’SİZ BÖLGESEL PLAN YAPANLAR YANILMAYA MAHKUMDUR*
İsmail CİNGÖZ
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından 8 Ocak 2020 günü TürkAkım Doğalgaz Boru Hattı’nın açılış töreni İstanbul’da gerçekleştirildi. Törenin ardından bir araya gelen iki lider, Libya’da yaşanan gelişmelerden endişe duyduklarını ve inisiyatif alarak Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başkanı Fayez Al Sarraj ile isyancı General Halife Hafter’e bağlı güçlere 12 Ocak 2020 günü yerel saat ile: 00:00’dan, Türkiye saati ile 01:00’dan geçerli olmak üzere ateşkes çağrısı yapıldı.
UMH Başkanı Sarraj’ın kabul etmesine karşılık, Erdoğan ile Putin’in yoğun diplomatik girişimleri sonucunda başlangıçta Halife Hafter tarafından reddedilen fakat ikna edilmesine müteakip ateşkes önerisi nihayet kabul edilerek yürürlüğe girdiği duyurulmuştur. Ateşkesin yürürlüğe girdiği son ana kadar silah sesleri kesilmeyen Libya’da nihayet sessizliğin hâkim olduğu haberleri gelmekle birlikte ateşkesin sürdürülebilirliği konusunda endişeler yaşandığı görülmektedir.
Erdoğan ve Putin tarafından; Libya’da tüm taraflar arasında çatışmaların durdurularak istikrarın sağlanması ve başta Başkent Trablus olmak üzere ülke genelinde hayatın normale dönmesi ile sürdürülebilir bir ateşkes ortamının oluşturulması amacıyla yapıldığı açıklanan ateşkesin yürürlüğe girmesi kuşkusuz en fazla Türkiye’yi rahatlatmıştır çünkü Doğu Akdeniz ve Kıbrıs açıklarında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), İsrail ve Mısır’ın 2000’li yıllardan itibaren başlattıkları doğalgaz ve petrol arama ve sondaj faaliyetlerinde Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) yok sayılarak hareket etmeleri karşısında Türkiye’nin karşı duruşu ve müttefik arayışları sonucunda Libya UMH ile 27 Kasım 2019 günü “Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması” ve “Güvenlik ve askeri işbirliğinin genişletilmesi” anlaşmalarını imzalamıştı.
Türkiye-Libya UMH arasında imzalanan anlaşma, Doğu Akdeniz’deki diğer ülkelerin tepkisini çekmiştir. Bu tepkilerden birisi olarak 8 Ocak 2020 günü Mısır’ın başkenti Kahire’de toplanan Fransa, Mısır, Yunanistan ve GKRY dışişleri bakanları, Türkiye’nin Libya hükümetiyle imzaladığı anlaşmanın yok hükmünde ve geçersiz olduğunu açıklanmıştı. Toplantıda İtalya Dışişleri Bakanı da yer almasına rağmen sonuç bildirgesine katılmadığını [1] açıklayarak imzalamamıştır.
Mısır’ın öncülüğünde gerçekleşen zirvenin dikkatli gözlerden kaçmayan bir özelliği var ki o da; sadece Akdeniz’e kıyısı olan Avrupa Birliği (AB) ülke dışişleri bakanlarının katılmasıdır. Zira Suriye, Filistin, Lübnan, Libya, Tunus ve Cezayir ile Fas davet edilmemesi dikkat çekmiştir. Dolayısı ile Mısır yönetiminde olan Sisi rejiminin son yıllarda Arap ülkeleri yerine İsrail ve Avrupa ülkeleriyle iş birliğinin tercih edilmesi şeklinde değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir. Bir de Tunus ve Cezayir’in son yıllarda Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve bölgesel tezlerine yakın politikalar izlemeleri [2] Mısır’ın bu ülkelere mesafeli davranmasına sebep olduğunu düşündürmektedir.
Türkiye’ye karşı yapılan zirvelere öncülük eden Mısır yönetimi, her vesile ile Türkiye’nin uluslararası hukuka uygun Libya ve Doğu Akdeniz hamlelerini eleştirirken, uluslararası hukuka aykırı girişimleri ile Halife Hafter güçlerine lojistik ve silah desteği vererek kendi ile çeliştiğini tarihin not ettiğini unutmaktadır.
Türkiye’den de Libya’nın sadece %6’nı kontrol altında tutabilen Sarraj yönetimindeki UMH ile anlaşma imzalanmasını eleştirenler ve eleştirel analizler yapanların olduğu görülmektedir ki gözden kaçırılan en önemli husus UMH’nin Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınıyor olmasıdır. Yani Türkiye, legal bir hükümet ile anlaşma imzalayarak uluslararası kamuoyunda meşru olmasını sağlamıştır. Hattı zatında Halife Hafter tarafı, Türkiye ile dost değildir ve Hafter’in dost olmayışı Türkiye’yi Sarraj liderliğindeki UMH’ne yönlendirmiştir ama her şeye rağmen Türkiye-Libya mutabakat anlaşmaları Doğu Akdeniz’de bilinen dengelerin bozulmasını sağlamıştır [3].
10 Ocak 2020 günü Kremlin’den yapılan açıklama ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi’nin telefon görüşmesi yaptıkları ve Libya’daki durumu konuştukları açıklanmıştır. Açıklamada ayrıca 8 Ocak 2020 tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İstanbul’da gerçekleşen görüşmenin de ele alınarak, Libya krizinin diyalog ile barışçıl yollarla çözümüne vurgu yapıldığının yanı sıra Mısır ile Rusya arasında nükleer alanda işbirliğinin konuşulduğunun duyurulması önemlidir. Zira Rusya ile Mısır’ın farklı alanlarda da işbirliğinin sürdürülmesi için mutabakata varıldığı açıklanmıştır.
Rusya ile Türkiye; Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de ve Libya’da farklı tarafları destekliyor olsalar da Türkiye’nin son yıllarda başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD), NATO ve AB ile sorunlar yaşadığı bir gerçektir. Bu durum Türkiye’nin Rusya, İran ve Çin ile yakınlaşmasına sebep olmaktadır. Rusya ile Türkiye, Suriye ve Libya politikalarında birebir uyum içerisinde olmasalar da unutulmamalıdır ki Rusya da Türkiye’yi göz ardı edememektedir fakat Rusya, Türkiye’ye “ABD’nin mi yanındasın, yoksa benimle misin?” diye tarafını seçmesini istediği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca herkes önünü görmek istemekte haklı olsa da Türkiye’nin uzun vadede kendisini nelerin beklediği konusunda tereddütler yaşadığı muhakkaktır. 1945’lerden sonra başlayan Marshall Yardımlarından itibaren başlayan, NATO üyeliğiyle devam eden Türk-Amerikan ilişkilerini kopartmak Türkiye için bir çırpıda kolay olmamakla beraber ABD’den kurtulayım derken Rusya ile bir bilinmeze sürüklenmek de istememesi makul karşılansa gerek.
Her şeye rağmen Rusya açısından Türkiye’nin özel bir konumu olduğu muhakkaktır. Enerji nakil hatlarının güzergahında olan Türkiye’nin konumu özeldir. En son açılışı gerçekleştirilen TürkAkım doğalgaz boru hattından başka Rusya’nın inşasını üslendiği yapımı devam eden Akkuyu nükleer enerji tesisleri ve Akkuyu’da Rusya’ya verilen ticari liman ve ticari üs de (ticari amaçlı olduğu söylenmese de) Rusya için önem arz etmektedir. Rusya’nın Suriye’deki limanlarından sonra Akkuyu’daki limanın stratejik konumu Türkiye-Rusya stratejik ilişkilerini uzun vadeli inşa ettiklerini göstermesi açından dikkat çekmektedir.
Bu durum, Türkiye’nin yok sayılarak enerji işbirliği yapan AB ülkeleri ve Rus doğalgazına bağımlılığa alternatif olarak lanse edenler [4] tarafından da yakından takip edilmektedir. Dolayısı ile Akdeniz’in altından geçirilmesi planlanan 2000 Km’lik EastMet boru hattının pratikte uygulanmasının zor olması, gelecekte rotanın Türkiye’ye çevrilmesini kaçınılmaz kılması öngörülmektedir. Tabii bu arada Akkuyu’da liman üssüne yerleşecek olan Rusya faktörü bu planı da işletmenin bir diğer zorluğu olarak ortaya çıkacağı anlaşılmaktadır. Dolayısı ile Akdeniz’de gaz çıkartmak kadar, çıkartılacak gazın Avrupa’ya ulaştırılması da önemlidir.
Esas konumuz olan, Libya’nın neden bu kadar önemli olduğu değerlendirilecek olursa; Türkiye açısından öncelikle prestij, Doğu Akdeniz’de münhasır alanlarına sahip olmak, kendisi ve KKTC’nin haklarını korumak olarak özetlenebilir. Batı için ise Libya’nın öneminin, zengin petrol ve doğalgaz yatakları olduğu muhakkaktır. Dünya petrol yataklarının %3’üne sahip olan Libya, dünya petrol üreten ülkeler içerisinde ise 8’inci sıradadır.
48 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervi, 54,6 trilyon metreküp kanıtlanmış doğalgaz rezervi ile 6 trilyon dolar değerindeki enerji kaynakları ile Libya’nın uluslararası küresel güçler tarafından yıllardır rahat bırakılmadığı görülmektedir. 2000’li yıllardan itibaren ABD, Avrupa ve dahası Çin’in Libya petrolleri için rekabete giriştikleri [5] unutulmamalıdır. Dikkat çeken asıl husus işte burada ortaya çıkmaktadır. Halife Hafter güçleri Libya’nın yer altı kanyaklarının %90’ının yer aldığı alanları kontrolü altında tutmaktadır. Dolayısı ile Hafter’in desteklenmesi sadece kara kaşı kara gözü veya mezhepsel durumu nedeniyle olmadığı böylece daha iyi anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak;
Libya’da sağlanan ateşkes ile Türkiye bir nebze olsun rahatlamıştır çünkü son günlerde askerî açıdan üstünlük ve inisiyatif Halife Hafter’e geçmişti. Sarraj liderliğindeki UMH’nin kontrolünde bulunan Trablus’u vurabilecek konumlara kadar ilerlemesi, Hafter güçlerinin Sirte şehrini ele geçirmesi Sarraj’a, dolayısı ile Türkiye’ye sıkıntılı bir süreç yaşatmaktaydı. Sürdürülebilirliği tartışmalı olan ateşkesin bozulması halinde Türkiye’nin Libya’da sıcak bir çatışmaya müdahil olması en kötü senaryo olarak hazırda beklemektedir. Bu durumda Türkiye sadece Halife Hafter güçleriyle değil Rus paralı askerleri, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır başta olmak üzere çok geniş bir cephe ile de savaşacağı anlamına gelmektedir.
Türkiye en kötü senaryolara hazır olmalıdır fakat unutulmaması gereken en önemli husus Türkiye’nin Libya ile imzalamış olduğu Mutabakat Muhtıralarının uluslararası hukuk açısından tartışmasız meşru olmasıdır. Türkiye’yi ve KKTC’yi Doğu Akdeniz planlarında yok sayanlara gereken cevap verilmiştir zira meşru hükümet ile anlaşma imzalanmıştır ancak Sarraj liderliğindeki Libya UMH’nin Halife Hafter karşısında başarısı ile doğru orantılı olduğu unutulmamalıdır. Zira UMH’nin devrilmesi durumunda Halife Hafter’in anlaşmayı iptal etme riski kuvvetle muhtemeldir.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de münhasır alanlarını korumak adına Libya’ya asker göndermesinin uzun vadede neleri getireceği bu günden net olarak görülememektedir. Zira çok taraflı ve yine çok bilinmeyenli bir gelecek Libya’yı beklemektedir. Çünkü zengin doğalgaz ve petrol yatakları emperyalistlerin paylaşım mücadelesine sahne olacaktır. Hal böyle olunca Türkiye’nin dış politikası açısından Libya’ya asker göndermek Cumhuriyet tarihi içerisinde Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra en riskli adımlarından birisi olarak değerlendirilmektedir ama bu asker gönderme fikrinden vaz geçilsin demek değildir.
Asker gönderme fikrinden vaz geçmesini önerecekler olacaktır fakat Libya’da fiilen yer almamak Türkiye’ye uzun vadede bir şey kazandırmayacaktır.
Yunanistan, GKRY, İsrail ve Mısır’ın ve ayrıca ABD ile bazı AB ülkelerinin Doğu Akdeniz ve Libya politikaları Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırma üzerine inşa edilmektedir. Türkiye’nin Libya politikasında muhtemel bir başarısızlık durumu Doğu Akdeniz ve diğer Ortadoğu siyasetinin de sekteye uğraması anlamına gelecektir. Böylesi bir durum enerji kaynaklarının paylaşımı ve nakli konusunda daha fazla izolasyona uğrama riskini de birlikte barındırmaktadır.
Dolayısı ile Türkiye, kartlarını iyi oynamalıdır. Her türlü zorluğa rağmen eli o kadar da zayıf değildir. Yeter ki hamlelerini doğru ve zamanında yapabilsin.
Türkiye ile Rusya’nın önerisi ve girişimleriyle Libya’da ateşkes sağlanması önemlidir çünkü farklı tarafları destekliyor olsalar da iki ülkenin AB veya diğer ülkeler olmadan da ortak paydada buluşabilecekleri bir kez daha test edilmiş oldu. Almanya’nın AB ile birlikte Berlin’de gerçekleştirmeyi planladığı arabuluculuk çalışmaları ve Berlin Süreci’ni Türkiye ve Rusya’nın da destekliyor olması yeni kararlarda Türk-Rus işbirliğini öne çıkartabilecektir.
Böylece Halife Hafter’in gelecekte ülkede birliği sağlama ihtimali durumunda Türkiye istediğini ve beklediğini alabileceği değerlendirilebilir. Aksi halde Hafter’in Türkiye-Libya Mutabakat anlaşmasını tanımadığını açıklama ihtimali olmaktadır.
Son söz; Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’siz planlar yapan küresel ve bölgesel güçler, Türkiye’nin plana dahil edilmeden başaramayacaklarını yaşayarak göreceklerdir.
Son Not; Bu yazı kaleme alındığı tarihte Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile “önkoşulsuz ve süresiz ateşkes” görüşmeleri için UMH Başkanı Fayez al Sarraj ve General Halife Hafter’in Moskova’da bir araya geldikleri, görüşmeler neticesinde Sarraj heyetinin anlaşma metnini imzaladığı fakat Hafter tarafının “değişlik önerileriyle birlikte bir gün süre istediği, daha sonra ise anlaşmayı imzalamadan Moskova'dan ayrıldığı” duyurulmuştur. Hafter tarafının yanaşmadığı ateşkes sürecinin ileride nasıl evrileceğini zaman gösterecektir.
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.
[1] Arzu ÇAKIR ve Yıldız YAZICIOĞLU; “Kahire Zirvesi: Türkiye’nin Libya Anlaşması Yok Hükmündedir”, VOA-Amerika’nın Sesi, 09.01.2020.
[2] İsmail Numan TELCİ; “Mısır’ın Doğu Akdeniz Politikası Kime Hizmet Ediyor?”, Sabah, 11.01.2020.
[3] Dora MENGÜÇ; “Türkiye’nin Libya’da Ne İşi Var, Tezkere Niye Gündemde?”, İndependent Türkçe, 30.12.2019.
[4] Hilmi HACALOĞLU; “Erdoğan ve Putin’den Libya’daki Taraflara Ateşkes Çağrısı’’, VOA-
Amerika’nın Sesi, 08.01.2020.
[5] Ferdi GÜÇYETMEZ; “Libya’da Enerji Savaşları”, Diplomatik Strateji.15.12.2019.
* 15 Ocak 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.