YENİ DÜNYA DÜZENİ ŞEKİLLENİRKEN TÜRKİYE*
İsmail CİNGÖZ
Ortadoğu sahasında 1900’lerin başında zengin petrol yataklarının keşfedilmesi, coğrafyanın kaderini de değiştireceğini ilk günden belli etmiştir. Çünkü dönemin süper gücü ve emperyalist devleti İngiltere, 1908 yılında İran’da petrol çıkartmayı başarmıştır. İngilizlerin bölgeye yerleşmesiyle; Wasohe Kızılderililerinin meşhur “Nehirde iki balığı kavga ederken görürseniz, bilin ki az önce oradan, uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir!” sözü o günden sonra defalarca doğruluğunu göstermiştir. Zira tarihin her döneminde dünya ticaret yollarının kesişim bölgesi olan Ortadoğu ve Doğu Akdeniz bölgesi, petrol yataklarının tespitiyle birlikte emperyalist devletlerin nüfuz mücadele sahası olmuştur.
Çıkış nedeni başka sebeplere dayandırılsa da Birinci Dünya Savaşı merkezinde zengin petrol yataklarına sahip olan Osmanlı Devleti’nin paylaşımı eksenli olarak yaşandığı görülmektedir. Savaş yıllarında Sykes-Picot Anlaşması, Balfour Deklarasyonu gibi Osmanlı Devleti’nin nasıl paylaşılacağı üzerine açık/gizli birçok paylaşım anlaşmaları yapılmıştır.
Mondros Mütarekesi ile yenilgiyi kabul ederek Savaş’tan çekilen Osmanlı Devleti işgale uğramış ve toprakları üzerinde sınırları cetvelle çizilen suni devletler kurulmuştur. İngiltere ve Fransa başta olmak üzere o dönemin güçlü devletleri yeni kurulan bu devletlerin yer altı kaynaklarını sömürecek şekilde yönetimler ihdas etmişlerdi.
İşgale karşı, Misak-ı Milli hedefli olarak olağanüstü şartlarda Millî Mücadele yürüten Mustafa Kemal ve arkadaşları o günün şartları dikkate alınarak kurtarabildikleri topraklarda Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmayı başarmışlardı. İç ve dış düşmanlarla mücadele eden genç Cumhuriyet’in o günün şartları nedeniyle Musul’u kurtarması mümkün olamamış fakat 1939’da Hatay, Vatan Topraklarına dahil edilebilmiştir.
Güney, güneydoğu ve kuzey, kuzeydoğu komşuları dikkate alındığında eski toprakları üzerinde kurulan komşu devletlerde zengin petrol ve doğalgaz yatakları olmasına rağmen Türkiye, maalesef zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip bir ülke değildir. Ancak komşularına ait petrol ve doğalgazlarının dünyaya arzı için önemli bir geçiş güzergâhı olarak öne çıkmıştır. Azerbaycan ile Kafkaslar coğrafyasında çıkartılan petrol ve doğalgazların deniz yoluyla taşınması İstanbul ve Çanakkale boğazlarını; Kerkük-Yumurtalık boru hattı ile Irak’tan, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ile Azerbaycan’dan çıkartılan petrolleri için inşa edilen boru hatları ise İskenderun Limanı’nı stratejik olarak önemli hale getirmiştir.
Batman, Diyarbakır, Adıyaman, Mardin, Şanlıurfa, Adana, Kırklareli, Kilis ve Siirt illerinde az da olsa petrol üretimi yapılmaktadır. Üretim oranı itibariyle Türkiye, önemli ölçekte petrol üreten bir ülke olarak öne çıkmasa da stratejik konumu ile petrol üreten ve tüketici ülkeler arasında; Hazar ve Orta Doğu kaynaklarının dünya pazarlarına taşınması için güvenilir ve sürdürülebilir bir ticaret merkezi ve güzergâhı haline gelmiştir.
Türkiye-Azerbaycan arasında 24 Aralık 2011'de imzalanan mutabakat zaptıyla; Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) ve Türkiye-Rusya arasında 10 Ekim 2016’daki anlaşma ile TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi imzalanmıştır.
12 Haziran 2018 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in katıldığı törenle Eskişehir'de gerçekleşen açılış töreniyle Türkiye’ye gaz akışı başlayan TANAP Projesi, 30 Kasım 2019’da İpsala’da yapılan tören ile de Avrupa’ya bağlantı noktası olan Yunanistan sınırı bağlantısı yapılmıştır. Tören; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesi Şefik Caferoviç, Gürcistan Başbakanı Giorgi Gakharia, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Sırbistan Meclis Başkanı Maja Gojkovic, Kuzey Makedonya Başbakan Yardımcısı Koco Angjushev ve Yunanistan Çevre ve Enerji Bakanı Kostis Hatzidakis’in katılımıyla gerçekleşmiştir.
Adriyatik Boru Hattı (TAP) projesinin bitirilmesine kadar gaz akışı başlamayacak olsa da TANAP projesi, Azerbaycan doğalgazı ile Avrupa’nın enerji arzının güvenli bir şekilde karşılanması için büyük önem taşımaktadır.
Avrupa’ya nakledilecek olan Rus doğalgazının TürkAkım Projesi ile Türkiye üzerinden ulaştırılması için 8 Ocak 2020’de Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen açılış törenine, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Sırbistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov katılmıştır.
Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacını sağlamak ve Avrupa ülkelerinin doğal gaz ihtiyaçlarını sürekli ve güvenli temin için Türkiye’de yer alan doğalgaz boru hatları bunlarla sınırlı değildir elbette.
-Türkiye-Rusya arasında; “Mavi Akım Gaz Boru Hattı”, “Doğalgaz Batı Hattı”,
-Türkiye-İran arasında; “Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana İletim Hattı”,
-Türkiye-Azerbaycan arasında Şah Deniz sahasında üretilecek doğal gazın Türkiye’ye arzını amaçlayan; “Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı”,
-Türkiye-Yunanistan arasında, Türkiye’den ve/veya Türkiye üzerinden Yunanistan’a arz edilmesine olanak sağlayan “Türkiye-Yunanistan Doğal Gaz Enterkonneksiyonu”. 26 Temmuz 2007 tarihinde Hükümetlerarası Anlaşma imzalanmış olsa da herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir fakat İtalya bağlantısının gerçekleştirilebilmesi halinde faaliyete geçebileceği varsayılmaktadır[1].
***
Türkiye’nin 2000’li yıllardan itibaren bölgeselden ziyade küresel ölçekli projeleri yakından takip ettiği görülmektedir. Çünkü küresel ölçekli projelere, geliştirdiği çok yönlü enerji politikalarıyla yaptığı katkılar sayesinde bölgesinde çıkartılan petrol ve doğalgazların Türkiye üzerinden Batı’ya sevk edilmesini sağlayarak Doğu ile Batı’yı buluşturan önemli bir bölgesel aktör haline gelmiştir. Bu sayede Türkiye başta kendi güvenliğini tesis ederken, bölge ülkelerinde üretilen enerjinin güvenliğini de arttırmaya dönük çok yönlü enerji diplomasisi sürdürmesi[2] dikkat çekmektedir. Zira enerjinin dünya pazarlarına güvenli ve sürdürülebilir şekilde ulaşmasını sağlayan ülke olarak öne çıkması Türkiye’nin jeostratejik önemini arttırırken, küresel aktörlerin bu durumdan rahatsızlıkları da içinden çıkılması güç sarmal ilişkiler sürecini de beraberinde getirmektedir.
-Rusya, Azerbaycan ile Hazar petrol ve doğalgazlarının Batı’ya naklinde Türkiye güzergahının tercih edilmesi başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İsrail olmak üzere Ortadoğu’nun önemli petrol ve doğalgaz üreticisi Suudi Arabistan (S. Arabistan), Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’ı rahatsız etmekte ve istenmemektedir.
-Rus gazlarının Türkiye’ye ve Batı’ya satışı Rus ekonomisinin düzelmesi demektir. Rusya’nın en büyük rakibi ABD bunu istememektedir.
-10 Aralık 2001 tarihinden itibaren Türkiye’nin İran’dan doğalgaz alması, ABD’nin İran ambargolarına muhalefet olarak kabul edildiğinden ABD bundan rahatsızlık duymakta ve istenmemektedir.
-Türkiye’nin boru hatlarından transit geçiş ücreti alması ekonomisine katkı sağlamaktadır ama en önemlisi jeostratejik önemini artırmaktadır. Bu ise bütün tarafları rahatsız etmektedir ve kimse tarafından istenmemektedir (Alıcı ve satıcıları için şartlı zorunluluk nedeniyle katlanma söz konusudur). Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), İsrail ve Mısır’ın çıkartacakları doğalgaz ve petrolleri Türkiye’yi bypass ederek Akdeniz’in altında EastMed boru hattıyla geçirmeye çalışmaları bu nedenledir.
-Türkiye’nin lehine olan her ne olursa İsrail, ABD, Mısır, S. Arabistan, BAE, Yunanistan, GKRY, Avrupa Birliği hatta Rusya bile asla istemezler.
Sonuç olarak;
Bu kadar istemezlerin içerisinde, bir yandan müttefik, bir taraftan rakip ilişkiler sarmalında mücadele yürüten Türkiye…
Suriye, Irak, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Libya bölgelerinde hem askeri hem diplomatik eksenli çok yönlü olarak dış politika yürütmeye çalışan Türkiye’nin enerji arz piyasasında etkili eleman olarak öne çıkması, küresel güçleri rahatsız etmesi onlar açısından gayet doğaldır. Burada önemli olan; kullandığı petrolün %94’ünü, doğal gazın %99’unu ithal eden ve enerjide dışa bağımlılığı %76 olan Türkiye’nin ilk etapta yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi, inşası ve projeleri devam eden nükleer santrallerini en kısa sürede üretime geçirmesi artık bir zorunluluk halini almıştır.
21’inci yüzyılın ilk çeyreği göstermiştir ki dünya yeniden dizayn edilmektedir. Bu yeni düzende Türkiye, sadece bölgesel değil, küresel bir aktör olmak istiyorsa; nükleer santralleriyle, ağır sanayisiyle, tarım ve hayvancılığı ile nitelikli ve üretim yapan genç nüfusu ile kendini göstermelidir. Bu süreci hazırlamak ise elbette karar alıcı mekanizmalara düşmektedir.
Türkiye karar alıcı mekanizmaları sanayi ile birlikte tarım ve hayvancılık sektörlerinde dışa bağımlılığı azaltıcı kısa, orta ve uzun vadeli proje ve politikaları zaman geçirmeksizin faaliyete geçirmelidir. Bu projeler öyle hazırlanmalıdır ki, ilerleyen süreçte her iktidar döneminde kesintiye veya iptale meydan verilmeyi gerektirmemelidir.
Son söz; Türkiye’nin artık gelişmekte olan üçüncü dünya ülkesi olmaktan kurtulma vakti gelmiştir.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.
[1] “Doğal Gaz Boru Hatları ve Projeleri”, https://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Dogal-Gaz-Boru-Hatlari-ve-Projeleri (Erişim:26.01.2020)
[2] “Transit Boru Hatları ve Projeleri”, https://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Transit-Boru-Hatlari-ve-Projeleri, (Erişim:26.01.2020)
* 29 Ocak 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.