MACRON'UN GÜNEY KIBRIS AŞKININ KÖKLERİ
Geçen haftaki makalemizde “Sarı Yeleklilerin Merkezî Fransız Yönetimi”nin daha doğrusu “Macron Fransa”sının Güney Kıbrıs’ta deniz üssü çalışmalarını hız vermiş olmasını sayfamıza taşımıştık. Kuşkusuz, “Macron Fransa”sı Güney Kıbrıs’a durup dururken meyletmemiş, adadaki Rum Yönetimi ile nedensiz bir flörte girişmemiştir. Malum biliyorsunuz, İngilizlerin adanın yüzde 2,5’ını kapsayan batı üs bölgesi olarak bilinen Limasol yakınlarında “Agratur” ile doğu üs bölgesi olarak tanınan Larnaka yakınlarında “Dikelya” gibi devasa kara ve hava üsleri bulunmaktadır. “Dikelya ile Agratur Üsleri” 15-20.000 nüfuslu Büyük Britanya Birleşik Krallığının egemenliğinde[1] olan iki askeri üstür. Bu arada söyleyelim, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra 7.000 civarında da Kıbrıs Rum’u üsler bölgesinde mülteci statüsünde ikamet etmektedir. Niçin söylüyorum, örneğin, buralarda bir trafik kazası yaparsanız ya da ne bileyim evlenirseniz İngiliz yasalarına göre yargılanır ve evlenmiş sayılırsınız. Yani bu topraklar doğrudan Büyük Britanya’ya ait, anavatan, gerçi onlar “babavatan” (fatherland) dedikleri için İngiliz toprağıdır. 1878 Berlin Kongresinde geçici olarak İngiltere’ye bırakılan Kıbrıs adasında trafiğin solda olmasının nedenlerinden birisi de budur. Kıbrıs Barış Harekâtından sonra, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmasından sonra bile, trafiği sağa almaya teşebbüs dahi edilememiştir, tüm İngiliz sömürgelerinde olduğu gibi. Buranın önemi konusunda biraz fazla duruyorum, belki nostalji ama, bu Dikelya üssünü iyi bilirim. Kıbrıs Barış Harekâtından sonra Dikelya üssünün karşısında “Strovilya” bölgesinden sorumlu bir paraşüt bölük komutanı olarak görev yapmıştım. Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri adına, genç yaşıma rağmen Dikelya üssüne giren 2,5 Mil Kapısındaki görüşmelere bizzat katıldım, yüzbaşı rütbesiyle. İşte bu nedenle, bu 2,5 Mil Kamp Komutanlığı görevimin benim için ayrı bir yeri vardır. Sizlere bir ayrıntı daha vereyim, aslında bu üsler bölgesi fiziksel olarak birbirinden uzak ve yaklaşık 10 km.lik bir yol ile birbirine bağlanan iki ayrı bölgeden; “Dikelya Garnizonu” ve “Agratur Röle ve Telsiz Gözlem İstasyonu”ndan oluşmaktadır. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, özelikle bu yol, tüm Kıbrıs üzerindeki en karmaşık statüye sahip toprak parçasıdır. İlginçtir, bu iki şeritli asfalt yolun kendisi ve etrafındaki 15-20 metrelik şerit İngiliz toprağı, güneyi Kıbrıs Rum Yönetiminin, kuzeyi de KKTC toprağıdır ve yolun her iki tarafında da yaklaşık 400-500 metre aralıklarla Rum ve Türk askerî gözem kuleleri de bulunmaktadır. Bu arada söyleyeyim, yakinen şahit olduğum için Lefkoşe yakınlarında bir de ABD’ye ait röle ve dinleme istasyonu bulunmaktadır. Peki, burada Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti yok mudur? Olmaz olur mu? Güney Kıbrıs 2014 yılına kadar Rus vatandaşlar için bir kara para aklama cennetiydi. Kara para aklanması konusunda Güney Kıbrıs’taki bankalar ve Rum hükümetinin önlem almaları yönünde AB ve ABD’den gördükleri baskılar sonucu 2014 yılından bugüne kadar 20 bine yakın banka hesabının kapanmasına yol açmış ve bankaların mevduatı 5 milyar Euro azalmıştır. Ayrıca faaliyet gösteren şirket sayısı ise 320 bin ’den 160 bin’e düşmüştür. Deniz gücüne yaptığı yatırımlar ve dünya denizlerindeki artan faaliyetleriyle dikkat çeken yeni küresel güç adayı Çin de Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini arttıran beşinci ülke konumundadır. Çin Yunanistan’ın Pire Limanı’nı 2008 yılından beri kullanmaktadır. 2015 yılında İsrail ile yapılan 2 milyar dolarlık anlaşma doğrultusunda Hayfa Limanı’nın 25 yıl süreyle Çin tarafından işletilmesi öngörüldüğü gibi, ayrıca, İsrail ile Ashod Limanı’nın kullanımı için de anlaşmaya varılmıştır. Çin İsrail’den sonra Doğu Akdeniz’de ikinci durak olarak Güney Kıbrıs’ı görmektedir. Kıbrıs adası; Rusya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrupa pazarına erişimde köprü konumunda olduğu için, Deniz İpek Yolu Projesi’nde yeri çok önemlidir. Uzun lafın kısası, BM Güvenlik Kurulu’nun daimi üyeleri maaile buradadır. Bu nedenle, Güney Kıbrıs bir anlamda Akdeniz’in Hong Kong’u olmaya aday ülke konumundadır.
Gelelim Fransa’nın bu deniz üssü meselesine. Şimdi de bu deniz üssünün “Macron Fransa”sı tarafından neden birincil olarak üstlenildiğini irdeleyelim. Doğu Akdeniz'deki enerji sahalarının paylaşımı ve bölgedeki olağanüstü hareketlilik üzerine Fransa'nın Larnaka'da deniz güçlerini daimi olarak Kıbrıs'ta ağırlayacak bir üs olacağı kesinlik kazanması önemli. Soru şu, Fransa’nın durumu malum. Bu proje kim tarafından desteklenmektedir ve niçin? Malum Fransa böyle karışık, kuruşuk yerlere alışık. Libya’da gördünüz, nasıl hemen ilk hava taarruzundaki aculluğunu, parsa kapmak için.
Fransa her zaman tarihin hemen her evresinde zayıflıkları, duyarlılıkları istismar eden bir ülke olmuştur. II. Dünya Savaşında Almanların Fransa’yı Mayıs 1940'ta işgal etmesinden sonra, boşta kalan Fransız donanması, Almanlara tutsak olmamak için Lübnan limanlarına sığınmıştır. Kapalı kapılar arkasında melanet kusmaya alışık bu Fransız donanması bugün bile tam olarak aydınlatılamayan Türk askeri personel gemisi olarak kiralanan Refah Gemisini torpilleyerek Türk milletini büyük bir yeise gark eden “Refah Faciası”na sebebiyet vermiştir. Evet, sevgili okurlar, iki Yahudi kökenli vatandaşımızın, “Barzılay ve Benjamen Vapur Şirketi” ne ait Refah şilebi 23 Haziran 1941 tarihinde Kıbrıs açıklarında bir Fransız denizaltısı tarafından batırılmıştır. Ve maalesef, bu olayda, İngiltere’den savaş gemisi ve uçak almaya giden 15 deniz subayı ile pilot yetiştirilmek üzere 16 Harp Okulu öğrencisi, 48 denizaltı astsubayı, 63 deniz eri ile 25’i gemi mürettebatından olmak üzere, toplam 167 kişi şehit düşmüştür.[2] Genç Türkiye Cumhuriyeti, ülkenin lokomotifi bu değerli genç aydınlarını yitirmiştir. Birçok akıl yürütülmesine karşın uzun araştırmalardan sonra gemiyi Fransızların, batırdıkları ortaya çıkmış ve pazarlıklar sonucu, tazminat olarak 2 savaş gemisi, Türkiye’ye verilmiştir. İşten bunun için ben de Fransızların yapmış oldukları, yanlışları vurgulamak adına "Senin yaptığını Çorumlu bile yapmaz." veciz ifadesini "Senin yaptığını Fransız bile yapmaz "biçiminde değiştirdiğimi geçen haftaki makalemde ilan etmiş, siz sevgili okurlarımla bunu paylaşmıştım.
Ha aklıma gelmişken söyleyeyim, Fransızlar bu yaptıkları, olmaması gereken sıra dışı faaliyetlerine, yasadışı davranışlarına kılıf bulmakta da bayağı üstattırlar. Güney Kıbrıs’ta açacakları deniz üssünü de Avrupa Ordusu “PESCO Projesi” (The Permanent Structured Cooperation) (Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği Savunma Anlaşması) çerçevesinde inşa edeceklerini ilan –ı beyan etmişlerdir.
Evet, Sevgili okurlar, 2015 yılında Telaviv Üniversitesinde katılmış olduğum bir sempozyumda gözlemleyebildiğim kadarıyla İsrail’deki XXI. Yüzyılına özgü teknolojik gelişmeleri kapsayan şirket hareketliliği beni bayağı etkilemişti. İkinci yer olarak da Güney Kıbrıs ilk plandaydı. Malum, Kıbrıs Adası Siyonizmin vatan kavramı Filistin’den sonra ikinci toprak olarak betimlenmiştir.
Şimdi dikkat buyurunuz, işi biraz çetrefilleştireyim. Son zamanlarda moda olan dünyada kara para aklama işinin mucidi ünlü Rothschild ailesidir. Bu konu evler de konuşulur hale geldiği için ben aslında ayanı beyan ediyorum. Efendim anlayacağınız, Bahamalar, Jersey, Isle of Man, Delaware, Hong Kong ve İrlanda, İsviçre, Liechtenstein, Cayman, Mauritius, Bermuda gibi offshore merkezlerinin yerini artık ülkemizde bilmeyen de kalmadı. TBMM çatısı altında sıkça söylenir oldu, iktidar muhalefet sözlü atışmalarında. Bu arada söyleyelim, Başkan Trump'ın bu aile ile yani Rothschildler'le olan yakınlığı çok eski bir geçmişe dayanıyor. Ailenin parasıyla kaç kez batan Trump'ın kurtarıldığını, aileye yakınlığı bilinen kişiler marifetiyle ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un, Trump’ın Pentagon'a yakınlığını kazandığını hep biliyoruz. Eh, Macron da bunların maaşlı adamı. Güzel bir gazeteci tanımlamasıyla “kapitalizmin yeni Mozart'ı Rothschild'in prensi Emmanuel Macron”. Tüm dünyaya “genç,zeki ve karizmatik” bir lider olarak lanse edildi. Ama bu her devirde hep böyleydi. Bizden örnek verelim. Evet, sevgili okurlar, 1875 yılında Osmanlı Devleti 1854’den sonra almış olduğu dış borcun faizlerini ödemede güçlük çekince ünlü Ramazan kararnamesini ilan etmek zorunda kalmıştı. Bu bir anlamda Osmanlı Devletinin faizlerin vadesini ötelemek için “Konsolidasyon” ilan etmesiydi. Bu işin yönetim imtiyazı da o zamanları “Rüsum-u Sitte İdaresi” (6 Vergi Yönetimi) adı verilen özel bir yönetime bırakılmış, yönetimin başına da Romanya maliyesini düzlüğe çıkardığı propagandası yapılan Fransız “Hamilton Long” getirilmişti. O günün “Macron”’u. Borç batağına saplanan Osmanlı Devleti Ramazan Kararnamesi ile de çıkış yolu bulamayınca Galata Bankerleri ile masaya oturarak 10 yıllığına 6 vergi kalemini (Müskirat, (alkollü içecek) Pul, İstanbul civarındaki deniz ürünleri vergisi, Edirne-Samsun-Bursa İpek Öşrü, Tönbeki ve Tütün Tekeli vergileri) Osmanlı Bankası ve Galata Bankerlerine devretmiş, işte bu idareye de “Rusum-u Sitte İdaresi” adı verilmişti. Buraya dikkat buyurunuz, işte bu yönetim, 1877-78 Savaşından sonra Yeşilköy’e kadar gelen Rusların “Ayestefanos Antlaşması”ndaki savaş tazminatını bile ödemiştir. Çünkü o tarihteki Osmanlı Devleti bir anlamda altın yumurtlayan devekuşu konumundaydı, hiç Ruslara bırakırlar mı? İşte Macron böyle bir mantalitenin ürünüdür. 2008’de Yahudi kökenli Rothschild aile bankasında finans uzmanı olarak çalışmaya başlayan Macron, Rothschild ve Lehmann Brothers yatırım banklarının mali desteğini hep yanı başında hissetmiştir. Şöyle ki:
Aslında ekonomik kriz içerisinde boğuşan Macron’un Larnaka’nın kuzeyinde bir deniz üssü yapmak için efendilerine başvurduğu ise hemen hemen bütün ekonomik çevrelerde dillendirilmekte ve kabul edilmektedir. Zaten öyle de olması gerekir. ABD'de “Nevada Reno” projesinde başarısızlığı uğrayan “Rothschild Ailesi”, uzun uzun yapılan ekonomik durum değerlendirmelerinden sonra şimdi de Güney Kıbrıs'ı seçmiş durumdadır. Duyduk duymadık demeyin, Rothschild ailesinin kurmuş oldukları offshore merkezlerinin hemen hepsi birkaç yıl içinde Güney Kıbrıs'a taşınacak, Fransa’nın Larnaka’nın kuzeyindeki deniz üssünün yapımını bu aile üstlenecek, benden söylemesi,
Sevgili Okurlar. Zannederim taşlar yerine oturuyor, dünya bir kurtlar sofrası. Bizler sadece dağarcığımızdaki bilgilerle Kurtlar Vadisi’ni izliyoruz ve izlemeye devam ediyoruz.
DİPNOTLAR
[1] Sovereign Base Areas of Akrotiri And Dhekelia
[2]Esat Arslan, “Türkiye’de Bakanlar da İstifa Ederdi…” yorumadana, 29.03.2016 http://www.yorumadana.com/turkiyede-bakanlar-da-istifa-ederdi-411yy.htm/Erişim Tarihi: 14 Şubat 2019